Merhabalar,
Cengiz Aytmatov kitaplarını neden sevdim? Post modern tarzda yazmasına rağmen dünyada
dili en sade kullanan yazar olduğu için kitaplarını çok sevdim. Genel olarak SSCB döneminde yazdığı bu
yazıları cesurca yazmış, hem de Dünyanın en iyi edebiyatı olarak kabul edilen
Rus edebiyatı2na kendini kabul ettirmiş. Orta Asya kültüründeki kavramları bize
hatırlattığı ve dünyaya tanıttığı için sevdim. Daha önce Okuduğum kitaplar.
Toprak Ana (tık)
Cengiz Han'a Küsen Bulut (tık)
Beyaz Gemi (tık)
Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek (tık)
Elveda Gülsarı (tık)
Aslında bu kitapların hiç birini almadım. Kardeşim okul
kütüphanesinden Toprak Ana kitabını getirdi. İkimizde okuduk ve çok beğendik. Ardından
kardeşim kütüphanede bulduğu tüm Aytmatov kitaplarını almış getirmiş. Bende
okudum. Evet
Hikayemizi geçelim ve Son okuduğum Aytmatov kitabı olan, Gün Olur Asra Bedel Kitabının Künyesi:
Hikayemizi geçelim ve Son okuduğum Aytmatov kitabı olan, Gün Olur Asra Bedel Kitabının Künyesi:
Kitabın Adı: Gün Olur Asra Bedel
Kitabın Yazarı: Cengiz Aytmatov
Çeviri:Semnal Gökmen
24. Baskı
Eylül 2012
Kitabın adı bile ne kadar da anlamlı.
Laf olsun diye konmamış, gerçeğin ta kendisi. Öyle bir geçer zaman ki fark
etmeyiz. Ama bazen geçmek bilmez. Bir gün bize asır gibi gelir...
Bu kitabı bence yavaş yavaş okuyun.
Tadını çıkara çıkara yani. Hüznün tadını alın diyorum size. Her şey bir cenaze
ile başlıyor.
Kitapta beni en çok etkileyen
bölümden bahsedeyim: "Mankurt" Evet mankurt beni çok etkiledi. "Mankurt
nedir?" sorusunun cevabını aldım. Sizinle paylaşayım hemen: "İşkence
yöntemi ile geçmişini unutmuş köle. Hatta öyle ki ailesini, adını unutur ve aklını kullanmaz,
onu mankurt yapanların bir kuklası olur." Ne kadar da kötü değil mi? Cengiz
Aytmatov bu kitabı sayesinde Orta Asya efsanelerinde bulunan ve çok eskiden
uygulanan bu yöntem Sosyoloji Terimi olmuş: "Mankurtlaşmak".
Mankurtdan maksat şu insanlar
özelliklede Gelişmiş ülkelerin sömürgesinde kalan fakir topraklar veyahut
emparyalist sisteme köle olmuş herkes hatta bu kitapta geçen komünizmin uyguladığı politikalar insanları
mankurt yapıyor. Her geçen gün geçmişi unutuyoruz. Bu öyle büyük derecede
insanları etkiliyor ki dünyada ki herkes geçmişini reddedip tek tip bir kuklaya
dönüşüyor. Sadece Orta Asya'da değil
dünyanın her yerinde insanlar birilerinin kölesi olmuş duruma geliyor. Bu benim
gözlemim. sizin düşüncelerinizi merak ediyorum. Sizce Mankurt mu oluyoruz?
Soruyu cevaplarsanız Çok sevinirim.
Bu okuduğum en son ki Cengiz Aytmatov kitabı oldu. Uzun süre okumayı
düşünmüyorum. İnşallah gelecek de diğer kitaplarını da okurum.
Alıntıları az kalsın unutuyordum alıntılar :
"Asıl mesele de bu işte. Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur..."
Biz, uygarlıklarla buluşmaya, anlaşmaya hazır mıyız? İnsanlar, sonu gelmez çekişmeler, kavgalar yüzünden ne kadar geri kaldıklarını, entellektüel gelişme bakımından ne kadar zararlı çıktıklarını anlayabilecekler mi?
“Üstesinden gelemediği çelişkilerle başbaşa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz ama bir şey yapamazsınız.”
Ölüm karşısında herkes eşittir.
“Hayat böyleymiş! Her şey korkunç, karışık, anlaşılmaz. İşin bir başı bir de sonu var, ortasında ise herkes kaderini yaşıyor.”
Niçindi bütün bunlar? Şu ihtiyarlık çağında pişman olmak, boz küller altında korların sönüp gitmesi gibi, gençlik yıllarının geçip gittiğini görerek acı duymak için mi?
Hak ve adalet var... ve dünya yok olup gidinceye kadar da hep olacak...
...birbirlerine mutluluk kadar üzüntü de veriyorlar. Çünkü birbirlerini çıkışı olmayan, kurtuluşu olmayan bir drama sürüklüyorlardı. Bu dramın kaynağı da başka insanların onlar hakkında hüküm vermesidir.
Gittikçe artan iç acısı, geçmişin kapanıp gittiğini ve bir daha yakalanamayacağını da hissettiriyor, bu da ayrı bir üzüntü veriyordu ona.
Herkes için kaçınılmaz, herkes için eş değerde olan, hayatın ve ölümün sırlarını açıklayan, kaderi anlatan dualar...
- Bak Sabitcan, ben yalnız bildiğim işe, anladığım işe karışırım, anlamadığım şeylere asla burnumu sokmam. Senin de bunu anlayacak kadar akıllandığını sanırdım,
ama yanılmışım. İnsan yalnız Allah'a sırt çevirmez, yalnız O 'na küsemez. Allah ölüm verirse, bu, hayatının sona ermesi demektir. Çünkü insan doğar ve vakti gelince ölür.
Bunun dışında, bu dünyada olan her şeyin hesabı sorulur!
Çocuklar Sarı-Özek bozkırında büyüyecekler. İyice büyüdükleri zaman, hiçbir zaman değeri olmayan berbat bir yerde yaşadıklarını söylemesinler kendilerine. Onun için bizim eski türkülerimizi de teker teker kaydediyorum. Onları kaydeden bir yazar olmasa zamanla unutulup gider ve bir daha kimse hatırlamaz. Buna göre türküler bize geçmişimizi hatırlatan belgelerdir.
Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi. Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı-Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi.
Raymalı-Aga bundan sonra ihtiyarlık üzerine türküler söylemeye, ölümü düşünmeye başladı. O günlerde hüzünlü ama ölümsüz güzel türküler besteledi. Artık gezip dolaşmadığı için, derin konuları düşünüyordu. Bütün çağlarda bütün düşünürlerin aklına takılan düşünceyi o da soruyordu kendisine: İnsanın dünyaya geliş sebebi nedir? Niçin yaratılmıştır?
... O anda meydana gelen Raymâlı-Aga’nm o türküsü hemen ertesi gün ağızdan ağıza, obadan obaya yayılır giderdi. O zamanlar, yiğitlerin dilinden düşmeyen şöyle bir
türküsü vardı:
Dağdan, kırdan koşup gelen küheylan
Serin bulak suyunun tadını bilir.
Yiğidi serinleten yar dudağıdır
Her lezzeti, her sevinci onda bulur
Ve dünyanın en mutlusu olur onu öperken.
Hayat bu işte ! Eğer dünyaya gelmezsen hiçbir şey görmezsin, ama gelirsen dertten kurtulamazsın. Ama Allah esirgeyicidir.
"Yeryüzünde siyasi çatışmalardan uzak kalmak çok zor, belki imkansız bir şey. Ama, uzun zamandan beri, günlerce, haftalarca gezegenimizden uzakta yaşadıktan ver yerküreyi bir otomobil tekerleği kadar küçülmüş haliyle seyrettikten sonra, şu kanıya vardık ki, toplumları öfke ve umutsuzluğa sürükleyen, bazı ülkeleri atom bombasına sarılma durumuna getiren son yılların enerji bunalımı, aslında büyük çapta bir teknik meseledir ve ülkelerin birbirleriyle anlaşıp uzlaşmalarından daha önemli değildir."
“Bir boşluğa yuvarlanmıştı, içi ızdıraptan alev alev yanıyor, yüreği sıkılıyor, boğulacak gibi oluyor ve içindeki o yangını söndüremiyordu. Yüreğinin dayanılmaz sızıları büyüye büyüye bir uçurum kadar derin yara açmıştı içinde. Karanlık ve her tarafından soğuk rüzgarlar esen bir boşluk idi bu.”
Duygu bir şarkıdan başka bir şey değilse, şarkı söylemek niçin ayıp olsun? Aşk varsa ve hele aşık olmak Allah vergisi ise, niçin ayıp olsun? Dünyada en büyük sevinç, aşık olanın sevinci, sevmek-sevilmek sevinci değil midir?
Çünkü insan doğar ve vakti gelince ölür. Bunun dışında, bu dünyada olan her şeyin hesabı sorulur!
"Asıl mesele de bu işte. Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur..."
Biz, uygarlıklarla buluşmaya, anlaşmaya hazır mıyız? İnsanlar, sonu gelmez çekişmeler, kavgalar yüzünden ne kadar geri kaldıklarını, entellektüel gelişme bakımından ne kadar zararlı çıktıklarını anlayabilecekler mi?
“Üstesinden gelemediği çelişkilerle başbaşa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz ama bir şey yapamazsınız.”
Ölüm karşısında herkes eşittir.
“Hayat böyleymiş! Her şey korkunç, karışık, anlaşılmaz. İşin bir başı bir de sonu var, ortasında ise herkes kaderini yaşıyor.”
Niçindi bütün bunlar? Şu ihtiyarlık çağında pişman olmak, boz küller altında korların sönüp gitmesi gibi, gençlik yıllarının geçip gittiğini görerek acı duymak için mi?
Hak ve adalet var... ve dünya yok olup gidinceye kadar da hep olacak...
...birbirlerine mutluluk kadar üzüntü de veriyorlar. Çünkü birbirlerini çıkışı olmayan, kurtuluşu olmayan bir drama sürüklüyorlardı. Bu dramın kaynağı da başka insanların onlar hakkında hüküm vermesidir.
Gittikçe artan iç acısı, geçmişin kapanıp gittiğini ve bir daha yakalanamayacağını da hissettiriyor, bu da ayrı bir üzüntü veriyordu ona.
Herkes için kaçınılmaz, herkes için eş değerde olan, hayatın ve ölümün sırlarını açıklayan, kaderi anlatan dualar...
- Bak Sabitcan, ben yalnız bildiğim işe, anladığım işe karışırım, anlamadığım şeylere asla burnumu sokmam. Senin de bunu anlayacak kadar akıllandığını sanırdım,
ama yanılmışım. İnsan yalnız Allah'a sırt çevirmez, yalnız O 'na küsemez. Allah ölüm verirse, bu, hayatının sona ermesi demektir. Çünkü insan doğar ve vakti gelince ölür.
Bunun dışında, bu dünyada olan her şeyin hesabı sorulur!
Çocuklar Sarı-Özek bozkırında büyüyecekler. İyice büyüdükleri zaman, hiçbir zaman değeri olmayan berbat bir yerde yaşadıklarını söylemesinler kendilerine. Onun için bizim eski türkülerimizi de teker teker kaydediyorum. Onları kaydeden bir yazar olmasa zamanla unutulup gider ve bir daha kimse hatırlamaz. Buna göre türküler bize geçmişimizi hatırlatan belgelerdir.
Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi. Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı-Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi.
Raymalı-Aga bundan sonra ihtiyarlık üzerine türküler söylemeye, ölümü düşünmeye başladı. O günlerde hüzünlü ama ölümsüz güzel türküler besteledi. Artık gezip dolaşmadığı için, derin konuları düşünüyordu. Bütün çağlarda bütün düşünürlerin aklına takılan düşünceyi o da soruyordu kendisine: İnsanın dünyaya geliş sebebi nedir? Niçin yaratılmıştır?
... O anda meydana gelen Raymâlı-Aga’nm o türküsü hemen ertesi gün ağızdan ağıza, obadan obaya yayılır giderdi. O zamanlar, yiğitlerin dilinden düşmeyen şöyle bir
türküsü vardı:
Dağdan, kırdan koşup gelen küheylan
Serin bulak suyunun tadını bilir.
Yiğidi serinleten yar dudağıdır
Her lezzeti, her sevinci onda bulur
Ve dünyanın en mutlusu olur onu öperken.
Hayat bu işte ! Eğer dünyaya gelmezsen hiçbir şey görmezsin, ama gelirsen dertten kurtulamazsın. Ama Allah esirgeyicidir.
"Yeryüzünde siyasi çatışmalardan uzak kalmak çok zor, belki imkansız bir şey. Ama, uzun zamandan beri, günlerce, haftalarca gezegenimizden uzakta yaşadıktan ver yerküreyi bir otomobil tekerleği kadar küçülmüş haliyle seyrettikten sonra, şu kanıya vardık ki, toplumları öfke ve umutsuzluğa sürükleyen, bazı ülkeleri atom bombasına sarılma durumuna getiren son yılların enerji bunalımı, aslında büyük çapta bir teknik meseledir ve ülkelerin birbirleriyle anlaşıp uzlaşmalarından daha önemli değildir."
“Bir boşluğa yuvarlanmıştı, içi ızdıraptan alev alev yanıyor, yüreği sıkılıyor, boğulacak gibi oluyor ve içindeki o yangını söndüremiyordu. Yüreğinin dayanılmaz sızıları büyüye büyüye bir uçurum kadar derin yara açmıştı içinde. Karanlık ve her tarafından soğuk rüzgarlar esen bir boşluk idi bu.”
Duygu bir şarkıdan başka bir şey değilse, şarkı söylemek niçin ayıp olsun? Aşk varsa ve hele aşık olmak Allah vergisi ise, niçin ayıp olsun? Dünyada en büyük sevinç, aşık olanın sevinci, sevmek-sevilmek sevinci değil midir?
Çünkü insan doğar ve vakti gelince ölür. Bunun dışında, bu dünyada olan her şeyin hesabı sorulur!
Kitap yorumlarını çok severek okuyorum :) emeğine sağlık canım :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
SilBeğeneceğini tahmin etmiştim zaten. Keyifle okudum, kalemine sağlık.
YanıtlaSil:) Ben de begenecegimi biliyordum.:) Teşekkürler :)
SilŞimdiye dek sadece iki kitabını okudum ama daha fazla Aytmatov okumak istiyorum delicesine :D Umarım bu konuda sağlam bir adım atabilirim yakın zamanda..
YanıtlaSilUmarım atarsınız.Çok şey kazanırsınız. Teşekkür ederim :)
SilÇok çok güzel anlatmışsın canım ellerine sağlık.
YanıtlaSilCanım teşekkür ederim :)
SilGerçekten çok akıcı bir dili var. Ama bu kitabını hala okuyamadım. Sen de çok güzel anlatmışsın :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Sanada okumak inşallah nasip olur :)
SilThe post is fantastic! I love it so much :)
YanıtlaSilHave a wonderful weekend!
www.theprintedsea.blogspot.com
Thank you for my blog visited. I'm going to visit yours blog.
SilEn son alıntı herşeyi ifade idiyor.
YanıtlaSilEvet tüm hayatı anlatiyor. :)
Silmankurt oluyor muyuz sorusuna aslında cevap çok açık Evett!!! ve de daha dün ablam bana bu kitabı önermişti oku diye üstüne senin yorumunu da okuyunca hemen okumaya kadar verdim teşekkürler :)
YanıtlaSilBence de okumalisin. Evet mankurt oluyoruz :(
Silyani sadelik ne güzel bişi değil mi. benim de bu yazarın kitaplarından, kırgız, kolhoz gibi sözükler aklımda kalıyor :)
YanıtlaSilBence en güzel özelliği sade olması. Yorum için teşekkürler canım :)
Sil