1 Aralık 2018 Cumartesi

ARDA DENKEL - KUŞKU VE GERÇEK


ARDA DENKEL KUŞKU VE GERÇEK

Algı, dış dünyadan duyu organlarıyla edindiği girdileri anlıkta tasarımlar biçiminde kurar duyu organlarıyla edindiği girdileri anlıkta tasarımlar biçiminde kurar bu tasarımlar bilincimizin içeriğini ve dış dünyaya değin deneysel bilgimizin temelini oluşturur.
Doğa üzerinde etkili olabilmesini bilinçli eylemine borçlu olan insanın içgüdüleri varlığını sürdürmesine yetecek ölçüde güçlü değildir. Böylece, bilinçli davranışa temel oluşturan deneysel bilginin insan yaşamı için gerekli koşul oluşturduğu öne sürülebililr. İnsan üzerinde dış dünya hakkındaki tasarımlarını ve bilgisini oluşturduğu anlık ve buna bağlı olarak bilinç içeriği ögesini katabiliriz. Bu ögeyi tasarımlar ortamı ya da tasarımlar dünyası olarak adlandırabiliriz.

İnsan dış dünyanın deneysel bilgisi konusunda duyu deneyleri ve algısı ile kesin olarak sınırlanmış bir varlıktır. dış dünyadaki değişikliği ancak anlığımıza yandısıdığı biçimiyle kavrayabiliyoruz. Bu sınırlılık olgusunun içerdiği önemli bir sonuç ise şudur: dış dünyada meydana gelen bir değişikliği, algımın içeriğinde farkına vardığım değişikliğe karşılaştırmam olanak taşınır. Bunun nedeni, yukarıda açıklandığı gibi dış dünyayı doğrudan ve algıdan bağımsızı olarak tanıma olanağının bulunmayışıdır. Algı içeriğim ve tasarımlanı kavraya bildiğim anlamda dış dünyayı kavrayamam.
Bir dış dünya ve anlık ayrımı yaptıktan sonra eğer algı içeriğimizi, onun tasarımı olduğu dış dünya bölümü ile karşılaştırma olanağımız bulunmadığı ortaya çıkıyorsa, algımızın dış dünyayı bize doğru olarak yansıttığının bir deneysel bilgi olduğu da söylenemeyecektir.
Deneysel bilginin ve buna bağlı olarak bilimin, bir dış dünyaya ilişkin olmak iddiasını sürdürdüğü ölçüde, deneysel olmayan bir varsayım üzerinde temellendiriyor olduğudur. Deneysel olan bilimin her bir önermesi doğruluğunu, dış dünyayı yansıtan tasarımlarımızın dış dünyayı doğru olarak yansıttıkları varsayımına borçludur. Oysa deneysel bilim, bu ilk varsayımın doğruluğunu deneysel olarak tanıtlamaktan henüz ilkesel düzeyde bile yoksundur. Bilimsel ve deneysel açıdan bu konuda pek yapılabilecek bir şey olmadığına göre yukarıda çıkarsan felsefi sonuçlardan daha iyimser olanlarını çıkarsayamadığımız sürece dış dünya bir varsayım olmak ötesinde bir ağırlık taşımayacaktır. Deneysel .bilginin, bilimin kabul ettiği gibi dış dünyanın bilgisi olduğunu da bir varsayım niteliğini aşamayacak ve deneysel bilginin gerçekte ancak dış dünyayı yansıttıklarına inandığımız tasarımlarımızın bilgisi olduğu ortaya çıkmış olacaktır. İşte bu genel görüş diye nitelendirdiğimiz karşısına çıkan felsefi güçlüklerden yalnız biridir.
Algı içeriğimizi tutarlı bir bütün oluşturur. Algımız o ölçüde tutarlıdır ki, dış dünyada bir değişiklik yaptığımızda bunun sonuçlarını önceden kestirebiliyoruz. Algının bu denli tutarlı olmasından onun keyfi olmak yerine bizden bağımsız bir gerçekliği doğnu olarak yansıttığı yani deneysel bilginin temel varsayımın doğru olduğu sonucu çıkarsanamaz mı?
Gerçekliğin karşısındaki tutuma kuşkuculuk diyoruz. Kuşkuculuk yalın gerçekçiliğe karşı o denli güçlü uslamlamalar çıkarmıştır ki, deneysel bilginin olanaklı olduğunu gösterebilme çabası içinde birçok değişik felsefi tutum ve açıklama doğmuş ve hatta bunlardan kimi deneysel bilginin olanaklı olduğunu göstermek uğuruna dış dünyanın varlığını yadsımak durumda kalmıştır.
Dış dünya hakkında anlığımızda oluşan tasarımların kaynağı duyum ve bunun üzerine kurulan algımızdır. Tasarımların kökeni dış dünyanın kendisi oluştursa bile onların kaynağı bu kökenden etkilenen duyumdur. Bu aşamada algı ve duyum içerikleri arasında bir ayrım gözetmeden bunların renkler, biçimler sesler kokular, dokunun ve tatlar gibi tasarımlardan oluşturduğunu söyleyeceğiz. Anlık ta oluşan her bir algı tasarımını bir algı inancında verebiliriz.  Yalnız bu biçimdeki her önereme gerçek algı önermesi değildir.
Herhangi bir önermenin yalnızca bilişi değil de bilgi verebilmesi onun doğru olmasına bağlıdır. Doğruluk ve bilgi ise kesinliği gerektirir. Kesinlik kuşkunun karşıtıdır. Deneysel bilginin temelindeki varsayımın doğruluğunun deneysel olarak kesin olamadığından deneysel bilginin gerçekten bilgi olduğu konusunda da kuşkuya açık kalmaktadır işte bu kuşkucuyu felsefesine temel yapana kuşkucu diyoruz.  Kuşkucu duyu deneyimlerimizin güvenilir olmadığını göstermek amacıyla kuşkucu, şu görüşlere yer vermektedir:
1)      Algımız bizi sık sık yanıltır.
2)      Algımızın yanılıp bize var olamayan şeyler gösterdiği veya var olanları da olduklarından farklı biçimde yansıttığı olağandışı durumlar
Algının Değişmesinden Uslamlama
a)      X nesnesinin algısı olarak adlandırdığımız duyu deneyleri değişen koşullara göre değişiklik gösterirler
b)      X nesnesinin kendisi bu koşullara göre değişmez
c)       Şu halde x algısı her zaman xin kendiliğinde olduğu gibi değildir.(yani gerçek ve görüntüsü arasında fark vardır.
d)      Xin hangi algısının x i kendiliğinde olduğu gibi yansıttığını bilemeyiz.
e)      Şu halde xin hiçbir algısı için onun xi kendiliğinde olduğu gibi yansıttığını kesinlikle savunmak olanağı yoktur.

Algının Yanılsamasındaki Uslamlama
a)      Algımız kimi durumlarda yanılır. Yanılgılar yanılsamalar sanrı ve düşler
b)      Bu durumlarda algının yanılgılı olduğunu anlayabiliriz. (yanılgılı algıyı yanılgısından ayırt edemeyebiliriz)

c)       Şu halede her an için hatta sürekli olarak algımız biz anlayamamıza karşın yanılgı olabilir.

d)      Şu halde hiçbir algının kesinlikle güvenilir olduğu savunulamaz.

Kuşkucunun bu uslamlamaları önce görüntünün algının gerçeği olduğu gibi yansıtmayabileceğini ortaya koyduktan sonra, bunu genelleyerek, hiçbir algının gerçeği olduğu gibi verdiğinin kesinlikle ileri sürülemeyeceğine götürüyor. Dikkat edilmesi gereken nokta, burada hiçbir algının doğru olmadığı gibi bir sav bulunmadığıdır. İleri sürülen, kuşkuculuğun gereği olarak ve uslamlamadan tutarlı olarak çıkarsanabilen hiçbir algının doğruluğunun kesin olarak bilinemeyeceği sonucudur.
Sonuç eğer bir dış dünya gerçeklik varsa, bunun deneysel bilgisi yoktur.


29 Kasım 2018 Perşembe

Alan Musgrave Sağduyu ve Bilim - Bölüm 3


Bölüm 3
Duyular hakkında kuşkuculuk.
İkinci bölüm çok kısa olduğu için atlıyorum.
Deneyciliğe Karşı Sextus Empiricus
Tutarlı bir kuşkucu hiçbir şeyi bilmemesi gerektiğinden en iyi örnek ya da tartışmaları seçmek zorunda değildir, bunun yerine hepsinin aynı anda ve düzensiz bir şekilde öne sürülebilir.
Sextus kuşkunun duygularımızın bize her yerin nasıl göründüğünü anlattığı gerçeği reddetmek yerine duyuların etrafımızdakilerin gerçekte nasıl olduğunu anlatıp anlatmadığını sorduğunu belirtir.
Genelde bir nesnenin görüşteki şekli ona hangi konumdan baktığınıza bağlıdır: Yukarıdan bakıldığında madeni bir para yuvarlak görünür ancak yandan bakıldığında elips şeklindedir, masanın üst kısmının görünürdeki şekli herkes için farklı olacaktır çünkü herkes masaya başka bir açıdan bakmaktadır.
Çıkarımların birçoğu oldukça önem taşımaktadır ve bunlara özel isimler verilmiştir:
1)      Yanılsamaya dayılı uslamlama (1) bir yanılsama (ya da hayal görme) söz konusu olduğunda, nesneler gerçekte göründükleri gibi değildirler. (2) Bir yanılsamayla karşı karşıya olmadığımızdan hiçbir zaman emin olamayız, (3 ) Buna göre, nesnelerin gerçekte göründükleri gibi olduğundan hiçbir zaman emin olamayız.

2)      Halüsinasyona dayalı uslamlama: (1) Bir halüsinasyon söz konusuysa nesneler gerçekte göründükleri gibi değillerdir. (2) Halüsinasyon görmediğimizden hiçbir zaman emin olamayız. (3) Buna göre nesnelerin gerçekte göründükleri gibi olduğundan hiçbir zaman emin olamayız.

3)      Düşlere dayalı uslamlama: (1) Rüya gördüğümüz zaman, nesneler gerçekte göründükleri gibi değillerdir. (2)  Rüya görmediğimizden hiçbir zaman emin olamayız. (3) Buna göre, nesnelerin gerçekte göründükleri gibi olduğundan hiçbir zaman emin olamayız.

Normal insanlarsak, o zaman gözlemsel yargıların doğruluğuyla ilgili dolaysız bilgiye sahip sayılırız. Her şeye rağmen, duyurmamızı bilginin kaynaklarından biridir, ancak bu sadece doğal koşullar içinde sağlıklı kişiler ve normal insanların duyuları için geçerlidir.
Duyular bilgi için kuşkulu bir temel sağlar; eğer bilgi bu temel üzerine kurulduysa bazı durumlarda altüstü edilebilir.
Şu an üzerinde durduğumuz konu deneyimlerimizdeki çelişkileri nasıl çözümlediğimizdir.
Sadece bilimin belirli deneyimleri gerçeğe uygun olmadıkları iddiasıyla göz önünde bulundurmayan sağduyuyu desteklediğini göz önünde bulunduracağız sağduyusal inançlar ve bilimsel kanılar bizim duyuların tanıkladığını geçersiz kılmakta güçlerini birleştirirler.
Katı deneyciler duyu- deneyin bilginin bir dayanağı olarak görürler, Duyularımız gözlemsel önermelerin doğrulunu hakkında yer diğer inançlarımızın da duyu deneyimine başvurarak gerekçelendirilebileceği konusunda bize güven verir. Ancak şu ana kadar gördük ki başka kanılarımız da bazı gözlemsel önermelerin yanlışlığını bize kabul ettirerek bunları reddetmemize yol açabilirler. Kanı ve deneyim arasındaki ilişkinin katı deneycilerin farz ettiği kadar belirgin olması mümkün değildir.
Kesin olarak ortaya konmuş saf gözlemsel önermelerin bilginin başlangıç noktası olarak ele alınması imkânsızdır gemilerini açık denizde tekrar inşa etmeleri gerektiğinden, onu hiçbir zaman onarım havuzunda parçalara ayıramayan ve orda en iyi malzemelerden tekrar kurma olanağına sahip olmayan denizciler gibiyiz… Gözlemsel önermelerin terkedilmesi ihtimalini de hesaba katmalıyız.
Duyu deneyimizdeki çelişkileri çözümleneme için çoğunlukla belirli deneyimleri gerçekle uygun olmadıkları için dikkate almaz ve bunların etrafımızdaki yeğlerin gerçekte nasıl olduklarını açıklamadığını söyleyerek ortaya koydukları gözlemsel önermeleri doğru olarak kabul etmek istemiyiz.
Gözlemlediğimiz şeyler hakkındaki bilgi ya da kanaatlerimiz deneyimlerimiz gerçeğe uygun ya da uygunsuz olarak sınıflandırabilmek için kullandığımız olacaktır.
Deneyimlerimiz anlamak ya da yorumlamak için önceki inançlarımıza güvenirsek, o zaman güvendiğimiz inançların doğru olduğundan emin olduğumuz sürece doğru bir şey yaptığımızdan kuşku duymayabiliriz.
Algısal Hata sorunu: Kişinin hayale aldanmasıyla gerçekleşmesidir.
Deneyimlerim katılmaya karar verdiğim şeylerle ilgilidir sadece faklına vardıklarım zihnimdekileri şekillendirir, seçici ilgi olmadan deneyim bütünüyle bir kaostan ibarettir.
İlgilerimiz, önceki inançlarımız ve beklentilerimizin hangi duyusal uyaranı dikkat alacağınınız belirlememesine yardımcı oldukların gördük. Önceden sahip olduğumuz kanı veya beklentilerimizi yorumlamamız bazıları gerçeğe uygun bazılarını ise gerçeğe uymayan şeklinde adlandırmamız konusunda bize nasıl yardım ettikleri üzere birkaç örnekle karşılattık bunun bizi algısal aylanılmalara hangi şekillerde götüreceğini de gördük: Yanlış olan gözlemsel yargıları her zaman gerçek olarak adlandırma konusunda başarılı olamamaktayız.
Bacon
Bacon bir deneycidir. Tüm hata belirsizliğin deneyim ve gözlemlerin doğru şekilde uygulanmamasından meydana gelen yanlış yöntemin kullanımsayıla ortaya çıktığını düşünmekteydi. Bacon bu hatalı yöntemi ‘doğanın öncelenmesi’ olarak adlandırmaktaydı.: Akıl doğanın kendisine duyular yoluyla bildirecekleri öncelemektedir: böylece akıl çabuk bir takım sonuçlar çıkararak bu erken doğmuş kurgulama, önyargı veya önceden verilen yargıların (önyargı) duyuların mesajını çarpıtmasına yol açabilir. İnsanın anlama yetisi kendi doğasından dolayı dünyada olduğundan daha fazla düzen ve düzenliliği varlığını varsayma eğilimindedir.
Bacon’a göre önceden sahip olunan inanç önyargılar ya da ön kavrayışlar duyuların mesajını çarpıtabilir.
Gözlem Kuram Yüklüdür.
Filozoflar bir şeyi görmekle onun ne olduğunu görmek arasında ya da genel olarak bir şeyi algılamak ve onu anlamak arasında bir ayrım yapışlardır.  Birşeyin ne olduğunu görmek önermelerle ilgili bir durumdur ve söz konusu önermenin ortaya çıkabilmesi için gözlemcinin gerekli olan sözcük ya da kavramlara sahip olması gerekir. Görmek ise önermelerle ilgili bir durum değildir ve herhangi bir kavrama sahip olmayı gerektirmez. Bir şeyin ene olduğunu görebilmemizi mümkün kılan şey dil ya da kavramların anlayışına önceden sahip olmamızdır. Birşeylerin var olduğunu görebilmemizi veya genel anlamayla ne olduğunu algılayabilmemiz ve böylelikle de gözlemsel yarılar oluşturmamızı sağlayan şey dildir.  

27 Kasım 2018 Salı

Alan Musgrave - Sağduyu, Bilim ve Kuşkuculuk 1.Bölüm


Bilgi sorunu
Felsefenin temel sorularından birisi bilgi sorunudur.  Bilgi sorunun temel sorularını ise şu şekilde sıralamak mümkündür:
Herhangi bir şeyi bilebilir miyiz?
Eğer bu mümkünse ne tür şeyler bilebiliriz?
Ve bunları nasıl bilebiliriz?

Evet, birçok şeyi biliyoruz. Bilginin sınırı yok fakat bilgi ne? Bilgiyi tanımlarken genelde gerekçelendirilmiş doğru inanç denir.  Bir şeyi bilmek için ona inanman ve bu inancın doğru çıkması yeterli değildir inancım için iyi nedenler gösterebilmem veya bu inancımı gerekçelendirebilmem, doğru olduğunu göstremem ya da onu kanıtlama gerekir. Sadece ve ancak iddiamı gerekçelendirdiğim ve bu iddiamı şanslı bir tahmin olmadığını gösterdiğim zaman o konuyu bildiğim söylenebilir.
Öncelikle inanmak gerekir sonrasındaysa inancımı doğru olması gerekir ve en sonunda inandığım doğruluğu gerekçelendirebilmeliyim.
Bir çok filozof gerekçelendirebilme kısmına sağlam yorum getirmişlerdir. Buna göre bir inancı gerekçelendirmek ortaya ikna edici sebepler koymaktır bu sebepler söz konusu inancı ortaya koymalı veya kanıtlamalıdır. Bu filozoflar tek gerçek bilgi kesin olan bilgidir. “kesin olmayan bilgi” zaten kendi içinde bir çelişki yaratmaktadır. Bir inancın gerekçelendirilebileceği ve ikna edici olmayan sebeplerle bilgi adına alabileceği fikrini reddederler,  Yunanlılar bütünüyle kesin olan bu bilgiye (episteme) adını vermişlerdir, bunu doxa yani sıradan kanıdan ayırmamışlardır bilgi kuramına epistemoloji gibi ilginç bir ad veren bu episteme sözcüğüdür.
Bilgiyi, kesin bilgiyle eşdeğer tutan düşünürler bilgi sorunun da özel bir şekilde tanımlar onlar için bilgi sorunu aslında bir kesinlik sorunudur.
Bir şeyi kesin olarak bilebilir miyiz?
Eğer mümkünse , ne tür şeyleri kesin olarak bilebiliriz?
Geleneksel görüşün temeli olan üç bilgi koşulu( inanç, doğruluk ve gerekçelendirme) ayrı ayrı gereklilik ve hep birlikte yeterlilik belirten koşullardır: Bilginin varlığı için her bir koşul hazır bulunmalı ve tüm koşullar bir arada bulunduğunda da bilgi ortaya çıkmalıdır. Ancak bu geleneksel düşünce eleştiriden kurtulamamıştır. 
Birinci itiraz gerekçelendirilmiş doğru bir inanca sahip olduğu ancak bizim bu kişinin söz konusu önermeyi bildiğinden hiçbir şekilde emin olamadığımız türünden tuhaf durumlar yaratması gibi…
İkinci itiraz, yani gerekçelendirilmiş doğru inancın bilgi için gerekli olmadığı fikri, bilgi tanımına durum ya da bilgi çeşitlerine dayanmaktadır. Kapı komşumu tanıyor, anasının kokusunu ve Eyfel Kulesini biliyorum. Ancak söz konusu durumlarda doğru gerekçelendirebileceğim ve inandığım bir yargı da önerme bulunmuyor bu tür bilgilere tanıdık bilgi deniyor.  Ve böylece görünürde üç değişik bilgi türü bulunuyor.
!) Nesnelerin ya da şeylerin bilgisi olarak – tanıdık bilgi tanıyarak bilme
2) Bir şeyin nasıl yapılacağına dair bilgi – yordam bilgisi
3) yargı ve öremelerin bilgisi ( konular bilgisi ya da önermesel bilgi)
Aslında bu kuvvetli bir itirazdır. Önermesel bilginin değişmez olduğunu ve başka tür bilgilerinde önermesel bilgilere indirgenebileceği veya bu önermesel bilgilere dahil özel durumlar oluşturduğunu savunan bazı filozoflar bu tezi yıpratmaya çalıştılar. Tanıdık bilgiyi yordamsal bilgiye, yordamsal bilgiyi önermesel bilgiye indirgenebileceğini söylemilerdir.  Böylece tüm bilgiler önermesel bilgi olduğu tezi bazı ilginç ve zor soruları beraberinde getirmektedir. Hâlbuki öyle özel beceriler vardır ki bunun hakkında önermesel bilgiye sahip olunmayabilir.  İnsan harici varlıklar hayvanlar önermesel bilgiye sahip olmasalardı tanıdık bilgiye ve konular bilgisine sahip olabilirler. Örneğin köpeğin sahibini tanıması, kedinin yemeğini bulması…
Bunun yanında başka tür bilgilerinde biliriz, deneysel bilgi, pratik bilgi, sezgisel bilgi, dinsel bilgi, matematiksel bilgi, estetik bilgisi,
Gerekçelendirilmiş doğru inanç fikrine yapılan başka bir itiraz ilginç bir konuyu ortaya çıkarmaktadır. Bu itiraz üçüncü koşulun ifade edilmesi durumunda ikinci koşulun geçersiz olduğudur: Eğer bir inanç gerekçelendirilmişse bu inancın gerçek olduğu kendiliğinden anlaşılmış demektir böylece bunu ayrı bir koşul olarak ifade etmemiz gerekmez. Eğer gerkeçelendirilmiş kavramı güçlü bir şekilde yorumlanarak ikna edici sonuçlar çıkarma ya da kanıtlama anlamı alınırsa bu itiraz bir oranda haklı bulunulabilir. Peki, yanlış inançları kanıtlayabilir miyiz?
Bir de kuşkucular var. Kuşkucu inanları gerekçelendirme işleminin kaçınılmaz sonsuz geri gidişlere maruz kaldığı iddia eder. Burada sonsuz bir geri gidiş çabası ortaya çıkması demek şu demek mesela bir kelimeyi tanımlamak istiyorsunuz. Örneğin masa kelimesi: dört ayak üzerinde bulunun tahtadan yapılan bir araç. Bu tanımın içinden de tahta kelimesini seçtim. Mesela yine tanımlamam gerekecek onun tanımını yaptıktan sonra tanımın içinden başka bir kelimeyi yine tanımlamam gerekecek bu böyle sürüp gidecek buna ad infinitum deniyor. Bu sonsuza kadar olan bir süreçtir ve kuşkucuya göre sonsuza kadar bunları tanımlamak imkânsızdır. Yalnızca düşünceye dayanan şeyler yine sadece düşünceden oluşmakta böylece bilginin yapısı bozulmaktadır.
Bu genel tartışmanın gerekçelendirme kavramının hem güçlü ikna edici sebepler göstermek ya da kanıtlamak, hem de zayıf yani ikna edici olmayan sebepler öne sürmek yorumuna karşı olduğunu belirtmek gereklidir burada kanıtların sonsuz geri gidişi dışında, sebeplerinde sonsuz geri gidişi söz konusudur.
Kuşkucular, gerçekte bir şeylere inanmamız hiçbir zaman gerekçelendirilemeyeceğini savunurlar. Kelimelerle ortaya koyduğumuz şeylerin bile ne olduğunu bilmemekteyiz.
Tanımların sonsuz geri gidişlerini ortaya çıkardığı bir konu dil öğrenimindir çocukları anadillerini öğrenmek gibi şaşırtıcı bir olayın üstesinden gelirler. Kelimelerin tanımlanması veya anlamlarının açıklanması bu anlamlara bağıl ön bir bilginin var olmasına bağlıdır eğer ortada b türden bir ön bilgi yoksa tüm bu tanımlamalar başarısız olacaktır.
Dogmacılarsa kuşkucuların tam karşısında yer alırlar.  Ad inifutum durdurulabilir. Başka inançların bu inançlara dayanarak doğrulandırılması zorunluluğunun oluşması fakat söz konusu inançlar daha ileri doğrulamaları zorunlu kılmamış durumunda bu gerçekleşecektir. Böylece ad inifutum açıklamasını eleştirmek için dogmacılar iki faklı tür bilgi arasında ayrım yapma yolun gitmişlerdir.
1)    Temel önermelerin dolaysız bilgisi veya ilk ilkeler veya gerekçelendirme gerektirmeyen aksiyomlar.
2)    Temel önermelerden veya ilk ilkelerden ya da aksiyomlardan hareketle gerekçelendirme gerektiren önermelerin dolaylı veya çıkarsanmış bilgisi.
Dogmacılar sonsuz geri gidiş tartışması için farklı tür kelime terim ya da kavramdan bahsetmiştir.
1)    Dolaysıza anlaşılmaları yüzünden anlanmaları açıklama gerektirmeyen ilkel (başlangıç) kavramlar
2)    Anlamlarının ilkel kavramlara göre açıklanması veya tayin edilmesi gereken tanımlanmış kavramlar.
Açıkçası bu cevap kuşkuculara göre dolaysız bilgi kuramının sınırları içinde kalmaktadır. Belli önermelerin anlamlarına ait dolaysız bilgimizin kaynağı nedir? Epistemoloji tarihinde bu soruya yönelik iki rakip yanıt olmuştur: Deneyim ve akıl
Kelimelerin anlamları sadece kavranırlar bu uygun deneyimlerin belli sözcüklere bağlanmasıyla meydana gelir. Diğer görüşler gözlemlerimizden gelen kavramlara göre tanımlanırlar. Gözlem algılarındaki dolaysız bilginin kaynağı olarak duyuralı temel alan bilgi kuramına deneycilik diyoruz.
Eski bir Latince söz der ki, daha önce duyulardan geçmeyen hiçbir şey zihinde yer alamaz.


25 Kasım 2018 Pazar

Metafizik

Merhaba Dostlar,

 Bu yazıda Aristotelesin metafizik kitabının çok küçük bir parçasından bahsedeceğim. Metafizik bir çok kitaptan oluşuyor Ben burada sadece 1. Kitabın ilk sayfalarından bahsetmekle yetineceğim. 
1. Kitap 
1. Bölüm
Duyum, Deney, Sanat, Bilim, Bilgelik

16 Kasım 2018 Cuma

SEVGİNİN GÜCÜ

Buralarda yokken hep ders çalışmadım öyle bir şey mümkün olabilir mi çok sıkıcı.  Film izledim tabiki. Ama bu filmleri not almayı unuttum. Bende aklıma geldikçe yazayım dedim. Zaten yazmak için paylaşmak için dönmüştüm.

9 Kasım 2018 Cuma

Kötü Blogger!!!!

Herkese Merhaba!
Cesaretimi toparlayıp sonunda karşınıza geçiyorum. Kasım ayında geri döneceğimi önceden yazmıştım. Artık bir süre buralardayım. Umarım bir daha gitmem. Girmemeyi çok isterim çünkü burası beni mutlu ediyordu. En son aylar önce bir iki post yazmıştım. Ne yaptığımla ilgili olmayan bilgi içerikli iki adet paylaşımdı. Peki Bu kadar uzun süre neler yaptım.  Bundan önceki yazılarımı saymazsak arada neler yaptığımı tek tek sıralayım sizlere:
Sanırım başardığım birşey vardı 14 kilo verdim tabi geriye 7 kilosunu geri aldım maalesef. Neden mi geri aldım? KPSS ye çalışırken hiç kalkmadım. Hareketsiz kalınca mecburen kilo aldım. Maalesef dershane gibi ortamlarda da sağlıklı besinler bulunmuyor.
KPSS çalıştığımı duymayan kalmadı hatta bunlarla ilgili vloglar dahi çektim. 

Ales Sınavına girdim 73 aldım. İnşallah işe yarar bir puandır.

On parmak klavyede yazmayı öğrendim.  Hatta Zabıt Katipliği sınavına bile girdim. Fakat aşırı heyecandan yazma aşamasını geçemedim.

Bilgisayar İşletmenliği sertifikası edindim.

Birçok dizi izledim. Birçok film seyrettim.
Okulumu da uzattım. Evet derslerden kaldım.
Birçok şey öğrendim.

Minimalizmi yavaş yavaş benimsemeye başladım. O yüzden birçok sosyal medya hesabında aktif değilim hatta yakında onları da kapatacağım.

Peki şimdi ne yapıyorum. Empress Ki TRT bölümlerini heyecanla bekliyorum.
Okula devam ediyorum. Bir sonraki zabıt katipliği sınavına çalışıyorum.
Ve Latince I notlarımla bakışıyorum.

Herşeyden önemlisi sizlerin güzel kalplerini ÇOK ÖZLEDİM...

5 Eylül 2018 Çarşamba

Zeka

zeka ile ilgili görsel sonucu
Zeka Nedir?

Zeka dünyanın her yerinde aynı anlama gelmez.Ama bir tanım yapacak olursak; Zeka deneyimlerden öğrenme, problem çözme ve yeni durumlara uyum sağlamak için bilgiyi kullanmayı içeren zihinsel potansiyeldir.

Charles Sperarman'a göre bütün zeka davranışlarımızın kalbi olan tek bir genel zekaya sahibiz.
Genel Zekayı genellikle "g" olarak kısaltır. Bir alanda yüksek puan alan insanlar diğer alanlarda da ortalamaya göre yüksek puan alırlar.

4 Eylül 2018 Salı

Sosyal Biliş

biliş ile ilgili görsel sonucu

Biliş , insanların tozplumsal çevrelerine (diğer insanlara) ilişkin bilgileri nasıl yorumladıkları, çözümledikleri, anımsadıkları ve kullandıklarıyla ilgilidir.

Bilgilerin ne kadarınının işlenebildiği ve nasıl anlamlı hale geldiği sosyal biliş yaklaşımınının temel sorunudur.

Sosyal Biliş, İnsanların toplumsal çevrelerinden aldıkları bilgilerden yaptıkları çıkarsamları nasıl biçimlendirdikleri üzerinde odaklaşır. Başka bireyler, toplumsal gruplar, toplumsal roller hakkındaki yargılara nasıl ulaşıldığı anlaşılmaya çalışılmaktadır.
Bu yargıların tutarlı olmasında bilgilerin nasıl kullanıldığı önemlidir. 

31 Ağustos 2018 Cuma

Toplumsal Cinsiyet

toplumsal cinsiyet ile ilgili görsel sonucu
Toplumsal kategori olarak cinsiyet

Yeni insanlarla karşılaştığımızda, onları erkek ya da kadın olarak kimliklemeye çalışmamız

Toplumsal cinsiyetin yaşamdaki belli başlı kategorilerinden bir olması

Toplumsal cinsiyet damgalaması cinsiyet tiplemesi kendiliğinden ve üzerinde fazla düşünmeden gerçekleşiyor

30 Ağustos 2018 Perşembe

SALDIRGANLIK

saldırganlık ile ilgili görsel sonucu
Bir kişi tarafından bir başkasına karşı işlenmiş suçlar.
ABD, dünyada en yüksek cinayet oranlarıyla tanınmaktadır.
ABD'de ekonomik kaynakların dağıtımının daha adaletsiz olması,
Bir ülkede pek çok yoksul olduğunda ya da bir ülke içindeki gruplarınasında büyük bir ekonomik farklılıklar bulunduğunda cinayet oranları artmaktadır.
ABD'de toplumsal kaynaşma ve bütünleşme düzeyi düşüktür.
Değişik etnik kökenlerden, değişik dilleri konuşan birçok farklı grubun olması,
   Nüfustaki yaş dağılımı
    On beş- yirmi dokuz yaş arasında yüksek bir nüfus oranı bulunan ülkelerde cinayet oranları  yüksek olmak eğilimindedir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...