27 Kasım 2018 Salı

Alan Musgrave - Sağduyu, Bilim ve Kuşkuculuk 1.Bölüm


Bilgi sorunu
Felsefenin temel sorularından birisi bilgi sorunudur.  Bilgi sorunun temel sorularını ise şu şekilde sıralamak mümkündür:
Herhangi bir şeyi bilebilir miyiz?
Eğer bu mümkünse ne tür şeyler bilebiliriz?
Ve bunları nasıl bilebiliriz?

Evet, birçok şeyi biliyoruz. Bilginin sınırı yok fakat bilgi ne? Bilgiyi tanımlarken genelde gerekçelendirilmiş doğru inanç denir.  Bir şeyi bilmek için ona inanman ve bu inancın doğru çıkması yeterli değildir inancım için iyi nedenler gösterebilmem veya bu inancımı gerekçelendirebilmem, doğru olduğunu göstremem ya da onu kanıtlama gerekir. Sadece ve ancak iddiamı gerekçelendirdiğim ve bu iddiamı şanslı bir tahmin olmadığını gösterdiğim zaman o konuyu bildiğim söylenebilir.
Öncelikle inanmak gerekir sonrasındaysa inancımı doğru olması gerekir ve en sonunda inandığım doğruluğu gerekçelendirebilmeliyim.
Bir çok filozof gerekçelendirebilme kısmına sağlam yorum getirmişlerdir. Buna göre bir inancı gerekçelendirmek ortaya ikna edici sebepler koymaktır bu sebepler söz konusu inancı ortaya koymalı veya kanıtlamalıdır. Bu filozoflar tek gerçek bilgi kesin olan bilgidir. “kesin olmayan bilgi” zaten kendi içinde bir çelişki yaratmaktadır. Bir inancın gerekçelendirilebileceği ve ikna edici olmayan sebeplerle bilgi adına alabileceği fikrini reddederler,  Yunanlılar bütünüyle kesin olan bu bilgiye (episteme) adını vermişlerdir, bunu doxa yani sıradan kanıdan ayırmamışlardır bilgi kuramına epistemoloji gibi ilginç bir ad veren bu episteme sözcüğüdür.
Bilgiyi, kesin bilgiyle eşdeğer tutan düşünürler bilgi sorunun da özel bir şekilde tanımlar onlar için bilgi sorunu aslında bir kesinlik sorunudur.
Bir şeyi kesin olarak bilebilir miyiz?
Eğer mümkünse , ne tür şeyleri kesin olarak bilebiliriz?
Geleneksel görüşün temeli olan üç bilgi koşulu( inanç, doğruluk ve gerekçelendirme) ayrı ayrı gereklilik ve hep birlikte yeterlilik belirten koşullardır: Bilginin varlığı için her bir koşul hazır bulunmalı ve tüm koşullar bir arada bulunduğunda da bilgi ortaya çıkmalıdır. Ancak bu geleneksel düşünce eleştiriden kurtulamamıştır. 
Birinci itiraz gerekçelendirilmiş doğru bir inanca sahip olduğu ancak bizim bu kişinin söz konusu önermeyi bildiğinden hiçbir şekilde emin olamadığımız türünden tuhaf durumlar yaratması gibi…
İkinci itiraz, yani gerekçelendirilmiş doğru inancın bilgi için gerekli olmadığı fikri, bilgi tanımına durum ya da bilgi çeşitlerine dayanmaktadır. Kapı komşumu tanıyor, anasının kokusunu ve Eyfel Kulesini biliyorum. Ancak söz konusu durumlarda doğru gerekçelendirebileceğim ve inandığım bir yargı da önerme bulunmuyor bu tür bilgilere tanıdık bilgi deniyor.  Ve böylece görünürde üç değişik bilgi türü bulunuyor.
!) Nesnelerin ya da şeylerin bilgisi olarak – tanıdık bilgi tanıyarak bilme
2) Bir şeyin nasıl yapılacağına dair bilgi – yordam bilgisi
3) yargı ve öremelerin bilgisi ( konular bilgisi ya da önermesel bilgi)
Aslında bu kuvvetli bir itirazdır. Önermesel bilginin değişmez olduğunu ve başka tür bilgilerinde önermesel bilgilere indirgenebileceği veya bu önermesel bilgilere dahil özel durumlar oluşturduğunu savunan bazı filozoflar bu tezi yıpratmaya çalıştılar. Tanıdık bilgiyi yordamsal bilgiye, yordamsal bilgiyi önermesel bilgiye indirgenebileceğini söylemilerdir.  Böylece tüm bilgiler önermesel bilgi olduğu tezi bazı ilginç ve zor soruları beraberinde getirmektedir. Hâlbuki öyle özel beceriler vardır ki bunun hakkında önermesel bilgiye sahip olunmayabilir.  İnsan harici varlıklar hayvanlar önermesel bilgiye sahip olmasalardı tanıdık bilgiye ve konular bilgisine sahip olabilirler. Örneğin köpeğin sahibini tanıması, kedinin yemeğini bulması…
Bunun yanında başka tür bilgilerinde biliriz, deneysel bilgi, pratik bilgi, sezgisel bilgi, dinsel bilgi, matematiksel bilgi, estetik bilgisi,
Gerekçelendirilmiş doğru inanç fikrine yapılan başka bir itiraz ilginç bir konuyu ortaya çıkarmaktadır. Bu itiraz üçüncü koşulun ifade edilmesi durumunda ikinci koşulun geçersiz olduğudur: Eğer bir inanç gerekçelendirilmişse bu inancın gerçek olduğu kendiliğinden anlaşılmış demektir böylece bunu ayrı bir koşul olarak ifade etmemiz gerekmez. Eğer gerkeçelendirilmiş kavramı güçlü bir şekilde yorumlanarak ikna edici sonuçlar çıkarma ya da kanıtlama anlamı alınırsa bu itiraz bir oranda haklı bulunulabilir. Peki, yanlış inançları kanıtlayabilir miyiz?
Bir de kuşkucular var. Kuşkucu inanları gerekçelendirme işleminin kaçınılmaz sonsuz geri gidişlere maruz kaldığı iddia eder. Burada sonsuz bir geri gidiş çabası ortaya çıkması demek şu demek mesela bir kelimeyi tanımlamak istiyorsunuz. Örneğin masa kelimesi: dört ayak üzerinde bulunun tahtadan yapılan bir araç. Bu tanımın içinden de tahta kelimesini seçtim. Mesela yine tanımlamam gerekecek onun tanımını yaptıktan sonra tanımın içinden başka bir kelimeyi yine tanımlamam gerekecek bu böyle sürüp gidecek buna ad infinitum deniyor. Bu sonsuza kadar olan bir süreçtir ve kuşkucuya göre sonsuza kadar bunları tanımlamak imkânsızdır. Yalnızca düşünceye dayanan şeyler yine sadece düşünceden oluşmakta böylece bilginin yapısı bozulmaktadır.
Bu genel tartışmanın gerekçelendirme kavramının hem güçlü ikna edici sebepler göstermek ya da kanıtlamak, hem de zayıf yani ikna edici olmayan sebepler öne sürmek yorumuna karşı olduğunu belirtmek gereklidir burada kanıtların sonsuz geri gidişi dışında, sebeplerinde sonsuz geri gidişi söz konusudur.
Kuşkucular, gerçekte bir şeylere inanmamız hiçbir zaman gerekçelendirilemeyeceğini savunurlar. Kelimelerle ortaya koyduğumuz şeylerin bile ne olduğunu bilmemekteyiz.
Tanımların sonsuz geri gidişlerini ortaya çıkardığı bir konu dil öğrenimindir çocukları anadillerini öğrenmek gibi şaşırtıcı bir olayın üstesinden gelirler. Kelimelerin tanımlanması veya anlamlarının açıklanması bu anlamlara bağıl ön bir bilginin var olmasına bağlıdır eğer ortada b türden bir ön bilgi yoksa tüm bu tanımlamalar başarısız olacaktır.
Dogmacılarsa kuşkucuların tam karşısında yer alırlar.  Ad inifutum durdurulabilir. Başka inançların bu inançlara dayanarak doğrulandırılması zorunluluğunun oluşması fakat söz konusu inançlar daha ileri doğrulamaları zorunlu kılmamış durumunda bu gerçekleşecektir. Böylece ad inifutum açıklamasını eleştirmek için dogmacılar iki faklı tür bilgi arasında ayrım yapma yolun gitmişlerdir.
1)    Temel önermelerin dolaysız bilgisi veya ilk ilkeler veya gerekçelendirme gerektirmeyen aksiyomlar.
2)    Temel önermelerden veya ilk ilkelerden ya da aksiyomlardan hareketle gerekçelendirme gerektiren önermelerin dolaylı veya çıkarsanmış bilgisi.
Dogmacılar sonsuz geri gidiş tartışması için farklı tür kelime terim ya da kavramdan bahsetmiştir.
1)    Dolaysıza anlaşılmaları yüzünden anlanmaları açıklama gerektirmeyen ilkel (başlangıç) kavramlar
2)    Anlamlarının ilkel kavramlara göre açıklanması veya tayin edilmesi gereken tanımlanmış kavramlar.
Açıkçası bu cevap kuşkuculara göre dolaysız bilgi kuramının sınırları içinde kalmaktadır. Belli önermelerin anlamlarına ait dolaysız bilgimizin kaynağı nedir? Epistemoloji tarihinde bu soruya yönelik iki rakip yanıt olmuştur: Deneyim ve akıl
Kelimelerin anlamları sadece kavranırlar bu uygun deneyimlerin belli sözcüklere bağlanmasıyla meydana gelir. Diğer görüşler gözlemlerimizden gelen kavramlara göre tanımlanırlar. Gözlem algılarındaki dolaysız bilginin kaynağı olarak duyuralı temel alan bilgi kuramına deneycilik diyoruz.
Eski bir Latince söz der ki, daha önce duyulardan geçmeyen hiçbir şey zihinde yer alamaz.


2 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...