Bilgi
sorunu
Felsefenin
temel sorularından birisi bilgi sorunudur.
Bilgi sorunun temel sorularını ise şu şekilde sıralamak mümkündür:
Herhangi
bir şeyi bilebilir miyiz?
Eğer
bu mümkünse ne tür şeyler bilebiliriz?
Ve
bunları nasıl bilebiliriz?
Evet,
birçok şeyi biliyoruz. Bilginin sınırı yok fakat bilgi ne? Bilgiyi tanımlarken
genelde gerekçelendirilmiş doğru inanç denir.
Bir şeyi bilmek için ona inanman ve bu inancın doğru çıkması yeterli
değildir inancım için iyi nedenler gösterebilmem veya bu inancımı
gerekçelendirebilmem, doğru olduğunu göstremem ya da onu kanıtlama gerekir.
Sadece ve ancak iddiamı gerekçelendirdiğim ve bu iddiamı şanslı bir tahmin
olmadığını gösterdiğim zaman o konuyu bildiğim söylenebilir.
Öncelikle
inanmak gerekir sonrasındaysa inancımı doğru olması gerekir ve en sonunda
inandığım doğruluğu gerekçelendirebilmeliyim.
Bir
çok filozof gerekçelendirebilme kısmına sağlam yorum getirmişlerdir. Buna göre
bir inancı gerekçelendirmek ortaya ikna edici sebepler koymaktır bu sebepler
söz konusu inancı ortaya koymalı veya kanıtlamalıdır. Bu filozoflar tek gerçek
bilgi kesin olan bilgidir. “kesin olmayan bilgi” zaten kendi içinde bir çelişki
yaratmaktadır. Bir inancın gerekçelendirilebileceği ve ikna edici olmayan
sebeplerle bilgi adına alabileceği fikrini reddederler, Yunanlılar bütünüyle kesin olan bu bilgiye
(episteme) adını vermişlerdir, bunu doxa yani sıradan kanıdan ayırmamışlardır
bilgi kuramına epistemoloji gibi ilginç bir ad veren bu episteme sözcüğüdür.
Bilgiyi,
kesin bilgiyle eşdeğer tutan düşünürler bilgi sorunun da özel bir şekilde
tanımlar onlar için bilgi sorunu aslında bir kesinlik sorunudur.
Bir
şeyi kesin olarak bilebilir miyiz?
Eğer
mümkünse , ne tür şeyleri kesin olarak bilebiliriz?
Geleneksel
görüşün temeli olan üç bilgi koşulu( inanç, doğruluk ve gerekçelendirme) ayrı
ayrı gereklilik ve hep birlikte yeterlilik belirten koşullardır: Bilginin
varlığı için her bir koşul hazır bulunmalı ve tüm koşullar bir arada
bulunduğunda da bilgi ortaya çıkmalıdır. Ancak bu geleneksel düşünce
eleştiriden kurtulamamıştır.
Birinci
itiraz gerekçelendirilmiş doğru bir inanca sahip olduğu ancak bizim bu kişinin
söz konusu önermeyi bildiğinden hiçbir şekilde emin olamadığımız türünden tuhaf
durumlar yaratması gibi…
İkinci
itiraz, yani gerekçelendirilmiş doğru inancın bilgi için gerekli olmadığı
fikri, bilgi tanımına durum ya da bilgi çeşitlerine dayanmaktadır. Kapı komşumu
tanıyor, anasının kokusunu ve Eyfel Kulesini biliyorum. Ancak söz konusu
durumlarda doğru gerekçelendirebileceğim ve inandığım bir yargı da önerme
bulunmuyor bu tür bilgilere tanıdık bilgi deniyor. Ve böylece görünürde üç değişik bilgi türü
bulunuyor.
!)
Nesnelerin ya da şeylerin bilgisi olarak – tanıdık bilgi tanıyarak bilme
2)
Bir şeyin nasıl yapılacağına dair bilgi – yordam bilgisi
3)
yargı ve öremelerin bilgisi ( konular bilgisi ya da önermesel bilgi)
Aslında
bu kuvvetli bir itirazdır. Önermesel bilginin değişmez olduğunu ve başka tür
bilgilerinde önermesel bilgilere indirgenebileceği veya bu önermesel bilgilere
dahil özel durumlar oluşturduğunu savunan bazı filozoflar bu tezi yıpratmaya
çalıştılar. Tanıdık bilgiyi yordamsal bilgiye, yordamsal bilgiyi önermesel
bilgiye indirgenebileceğini söylemilerdir.
Böylece tüm bilgiler önermesel bilgi olduğu tezi bazı ilginç ve zor soruları
beraberinde getirmektedir. Hâlbuki öyle özel beceriler vardır ki bunun hakkında
önermesel bilgiye sahip olunmayabilir.
İnsan harici varlıklar hayvanlar önermesel bilgiye sahip olmasalardı
tanıdık bilgiye ve konular bilgisine sahip olabilirler. Örneğin köpeğin
sahibini tanıması, kedinin yemeğini bulması…
Bunun
yanında başka tür bilgilerinde biliriz, deneysel bilgi, pratik bilgi, sezgisel
bilgi, dinsel bilgi, matematiksel bilgi, estetik bilgisi,
Gerekçelendirilmiş
doğru inanç fikrine yapılan başka bir itiraz ilginç bir konuyu ortaya
çıkarmaktadır. Bu itiraz üçüncü koşulun ifade edilmesi durumunda ikinci koşulun
geçersiz olduğudur: Eğer bir inanç gerekçelendirilmişse bu inancın gerçek
olduğu kendiliğinden anlaşılmış demektir böylece bunu ayrı bir koşul olarak
ifade etmemiz gerekmez. Eğer gerkeçelendirilmiş kavramı güçlü bir şekilde yorumlanarak
ikna edici sonuçlar çıkarma ya da kanıtlama anlamı alınırsa bu itiraz bir
oranda haklı bulunulabilir. Peki, yanlış inançları kanıtlayabilir miyiz?
Bir
de kuşkucular var. Kuşkucu inanları gerekçelendirme işleminin kaçınılmaz sonsuz
geri gidişlere maruz kaldığı iddia eder. Burada sonsuz bir geri gidiş çabası
ortaya çıkması demek şu demek mesela bir kelimeyi tanımlamak istiyorsunuz. Örneğin
masa kelimesi: dört ayak üzerinde bulunun tahtadan yapılan bir araç. Bu tanımın
içinden de tahta kelimesini seçtim. Mesela yine tanımlamam gerekecek onun
tanımını yaptıktan sonra tanımın içinden başka bir kelimeyi yine tanımlamam
gerekecek bu böyle sürüp gidecek buna ad infinitum deniyor. Bu sonsuza kadar
olan bir süreçtir ve kuşkucuya göre sonsuza kadar bunları tanımlamak imkânsızdır.
Yalnızca düşünceye dayanan şeyler yine sadece düşünceden oluşmakta böylece
bilginin yapısı bozulmaktadır.
Bu
genel tartışmanın gerekçelendirme kavramının hem güçlü ikna edici sebepler
göstermek ya da kanıtlamak, hem de zayıf yani ikna edici olmayan sebepler öne
sürmek yorumuna karşı olduğunu belirtmek gereklidir burada kanıtların sonsuz
geri gidişi dışında, sebeplerinde sonsuz geri gidişi söz konusudur.
Kuşkucular,
gerçekte bir şeylere inanmamız hiçbir zaman gerekçelendirilemeyeceğini
savunurlar. Kelimelerle ortaya koyduğumuz şeylerin bile ne olduğunu
bilmemekteyiz.
Tanımların
sonsuz geri gidişlerini ortaya çıkardığı bir konu dil öğrenimindir çocukları anadillerini
öğrenmek gibi şaşırtıcı bir olayın üstesinden gelirler. Kelimelerin tanımlanması
veya anlamlarının açıklanması bu anlamlara bağıl ön bir bilginin var olmasına bağlıdır
eğer ortada b türden bir ön bilgi yoksa tüm bu tanımlamalar başarısız
olacaktır.
Dogmacılarsa
kuşkucuların tam karşısında yer alırlar.
Ad inifutum durdurulabilir. Başka inançların bu inançlara dayanarak
doğrulandırılması zorunluluğunun oluşması fakat söz konusu inançlar daha ileri
doğrulamaları zorunlu kılmamış durumunda bu gerçekleşecektir. Böylece ad
inifutum açıklamasını eleştirmek için dogmacılar iki faklı tür bilgi arasında
ayrım yapma yolun gitmişlerdir.
1)
Temel önermelerin
dolaysız bilgisi veya ilk ilkeler veya gerekçelendirme gerektirmeyen
aksiyomlar.
2)
Temel önermelerden
veya ilk ilkelerden ya da aksiyomlardan hareketle gerekçelendirme gerektiren
önermelerin dolaylı veya çıkarsanmış bilgisi.
Dogmacılar
sonsuz geri gidiş tartışması için farklı tür kelime terim ya da kavramdan
bahsetmiştir.
1)
Dolaysıza anlaşılmaları
yüzünden anlanmaları açıklama gerektirmeyen ilkel (başlangıç) kavramlar
2)
Anlamlarının ilkel
kavramlara göre açıklanması veya tayin edilmesi gereken tanımlanmış kavramlar.
Açıkçası
bu cevap kuşkuculara göre dolaysız bilgi kuramının sınırları içinde
kalmaktadır. Belli önermelerin anlamlarına ait dolaysız bilgimizin kaynağı
nedir? Epistemoloji tarihinde bu soruya yönelik iki rakip yanıt olmuştur:
Deneyim ve akıl
Kelimelerin
anlamları sadece kavranırlar bu uygun deneyimlerin belli sözcüklere
bağlanmasıyla meydana gelir. Diğer görüşler gözlemlerimizden gelen kavramlara
göre tanımlanırlar. Gözlem algılarındaki dolaysız bilginin kaynağı olarak
duyuralı temel alan bilgi kuramına deneycilik diyoruz.
Eski
bir Latince söz der ki, daha önce duyulardan geçmeyen hiçbir şey zihinde yer
alamaz.
Güzel bir paylaşım, emeğine sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Sil