9 Şubat 2020 Pazar

Benimle Bir Hafta Sonu - İstanbul Arkeoloji Müzesi - Türk İslam Eserleri Müzesi


Merhaba,

Youtube'da bu tarz video başlıklarını çok sık görüyoruz. Arada özenip aynı tarzda videolar çekesim gelsede YouTube alemi bize göre değilmiş malesef...

Osmanlıca kursum tatil ve kız kardeşim bende olduğu için bu hafta sonu güzel bir şekilde gezmeye karar verdik.

Bütün bir hafta boyunca işyerinde alalade yapılmış kahvaltı sonrası evde güzel bir kahvaltı yapıp çıktık yola, bu İstanbul ne değişik bir şehir (ulaşım çok zor) bir yere gidip gelmek baya vakit alıyor.

Bilerek kitap da almadım yanıma çünkü kullanacağım hattı ilk defa kullanacağım için etrafı gözlemlemek, sürekli beyni meşgul eden meselelerle bir nokta koymak için düşünmeyi yeğledim ve biraz da kardeşimle sohbet etmek.

Eminönü İskele'de indikten sonra Galata köprüsünde yürümeyi ihmal etmedik.




Galata Kulesine de çıktık. Isaac Rousso'nun mezarını gördük, JJ Rousso'yu andık. Tabi orada bulunan tarihi cami ve çeşmelerinde yazanlarıda okuduktan sonra, Sirkeci Garı'da yürüdük. Sirkeci Garında bir müze var fakat benim gittiğim saatte o müze kapalı olduğu için giremedim. Orada biraz dinlendikten sonra, Gülhane'ye kadar yürüdük. Yolda Bab-ı Ali'nin kapısı önünde fotoğraf çekindik.

Hemen Arkeoloji Müzesini ziyaret için Müzekart çıkardım. Hemen belirteyim, öğrenci ve öğretmenler için 30 TL, Normal Vatandaş için 70 TL fiyatı var.

Arkeoloji Müzesi, çoğu insanın pas geçtiğini düşünüyorum, bir Topkapı gibi ilgi görmüyor maalesef, Haftasonu olmasına rağmen çok az insan vardı. Ama sakin olduğunu söylemeliyim. Çok ama çok sakindi.


Osman Hamdi Bey'in ne kadar önemli bir şahsiyet olduğunu anlamış olduk ve bunun yanında da Abdülhamit'in güzel bir iş yaptığını tanık oldum. Gidince anlarsınız, bu konuyu burada anlatmıyım.

Müze'de lahitler, eski çağlara ait heykeller (Gerçekten altın orana göre yapılmışlar) bunun dışında 2 adet iskelet ve bir adet mumya ile aslında insanoğlunun ne kadar acz olduğunu yüzümüze tokat gibi vuran bir müze...

Neyse dedim ya müze çok sakin kalabalık değil. Çıktık avluya evden börek getirmiştik, onu yiyelim. Hem biraz dinleniriz diye düşündük. Çantadan börekleri çıkarıp poşetin düğünü hafif bir gevşettiğimiz anda müzenin kedileri bize doğru geldiler. Demek ki aç kalmışlar, yoksa daha önce börek ve poğaça yedirmeye çalışmıştım başka kedilere... Kedilere bölerek verdik, birazını onlar yedi birazını biz derken, kedilere fısıldayan iki kız kardeşe dönüştük.

Sonra benim arkadaşlarım da bize katıldı. Ama pek bir tarihi yer gezmesekde Civarda dolandık tekrar Sirkeci'ye geldik ve Hafız Mustafa'ya uğradık. Sohbet muhabbetle bir gün geçirdik. Sultanahmet'deki Timaş Yayınevine girdik, biraz kitaplara baktık. (keşke böyle bir yerde çalışsam diye iç geçirmedim değil). Birde Eminönü İskelesinde bulunan İstanbul kitapçısında da böyle hissettim. Oraya uğrayıp kitap karıştırdık. Bir baktık ki akşam olmuş.

Eve geldik, markete uğrayıp aburcubur alıp Sherlock izledik tabi ben bölüm sonunda uyudum çok yorulmuşum. Neyseki o bölümü önceden izlemiştim.
,

Pazar

Pazar günü yine evde güzel bir kahvaltı yapıp çıktık, birazcık geç çıktık zira cumartesi yorulmuştuk. Yine Eminönüne geldik, Tramvay ile Sultanahmed Meydanına geldik. Hipodrom'da bulunan sütünları inceledik. Dikili Taşa baktık sonra Türk İslam Eserleri Müzesini gezdik. Türk İslam Eserleri Müzesi'de müzekart ile ziyaret edilebiliyor.

Müze tam bana göreymiş, çünkü çocukluğumdan beri en sevdiğim şey tarihti. Ve bu müzenin başlangıç tarihi Hz. Peygamber (sav) ve Dört Halife döneminden başlayıp, Osmanlı'nın son dönemini kadar olan Türklerin İslamla birlikte geçen yaşamlarını anlatıyor.

Emeviler dönemi ve Abbasiler dönemi ile de güzel bilgiler var. Müzenin her bölümü tarihi bir kronoloji ile gittiği için olayları güzel anlıyorsunuz ve bu anlayış ile de döneme ait eserleri görünce daha iyi bir kavranmış oluyor.

Ayrıca müzede kutsal emanetler bölümüde yer alıyor. Peygaber Efendimiz (sav)'e ait olan ayak izi burada bulunuyor. Ve Sakal-ı Şerif'i de burada görmek mümkün.

Müze ziyaretinin ardından çıktık yola yürüyoruz. Ne yapsak ne etsek diye, Yerebatan Sarnıcına girmeyi pek istemedik ama yürürken bir başka sarnıç olan Şerefiye Sarnıcını da gezdik.

Şerefiye Sarnıcı küçük bir sarnıç ama atmosferi güzel, kalabalık değil. Ücretsiz gezilebiliyor ve tam fotoğraf çekmelik.

Oradan çıktık ne yapalım derken tekrar kendimizi Sultan Ahmed'de bulduk. Öğle namazı için Firuz Ağa Camii'ni tercih ettik. Firuz Ağa Camii güzel ve minik bir cami, ne yazık ki namaz için Sultan Ahmet Camii'ni tercih etmiyorum. Çünkü turistler akın ediyor. Ve şu an tadilatta olduğu için çok da feyz alınamıyor.

Camiden çıktık Modern Resim Müzesini gördük ve ücretsizmiş. Hemen Dikili taşın orada gezmeyi çok istedik girdik. Ayrıca Müze'de Milli Mücadele dönemine ait güzel bilgiler vardı. O zamanda kullanılan pullar, mektupları da görmeniz mümkün.

Oradan da biraz deniz görüp gidelim istedik. Çatladıkapı Sahiline indik. Biraz etrafı seyrettik, dinlendik. Kalktık Eminönü'ne yürüdük. Yemek yiyelim dedik ama hiç biryer istediğimiz gibi değildi. Çok şükür böreğimiz vardı.

Akşamı ettik, hafta sonunu bitirdik. Akşam Sherlock'dan bir bölüm izleyip yattık.











3 Şubat 2020 Pazartesi

Beasts Of No Nation

Herkese Merhaba, 

Netflix'de ödüllü filmler arasında karışıma çıkan bir film olduğu için hemen izlemeye karar verdik ve gecenin bir vakti açıp izledik. Film'de dikkat çeken konusu zaten benim her karşıma çıktığında atlamadığım bir konu olan, Afrika'daki açlık iç savaş ve benzeri bir konu olduğu için açıp izledim. Oyuncu kadrosuna bakmadım bile. Aynı zamanda filmde siyahilerin olması bu yüzden etkiledi. Kanlı Elmas, Rüzgarı Dizginleyen Çocuk gibi filmleri begendiyseniz bu filmi beğenirsiniz.

Konusu

Ailesi iç savaş yüzünden paramparça olan Batı Afrikalı bir çocuk, paralı askerler birliğine katılmak zorunda kalır. O artık bir çocuk askerdir.
Başroldekiler:Idris Elba,Abraham Attah,Kurt Egyiawan

Fragman:


Film dünyada en büyük sorunlardan birine değiniyor, savaş mağduru bir çocuğun çocuk askere evrilmesi ve ne için savaştığını ne uğurda savaştığını bilememesi çok iyi anlatılmış. Verilmek istenen mesaj bence gayet yerinden verilmiş fakat bu savaşları çıkaranlar bu filmlerden bu yaşanmışlıklardan etkileniyor mu? Pek sanmıyorum. Kefernahum filminde olduğu çocuk açısından bir savaşı gösterdiği için çarpıcı olduğunu düşünüyorum. 

Tabi filmin başarısında oyuncuların payı çok büyük, çünkü İdris Elba'dan tutunda Abraham Attah'a kadar tam bir gerçeklikle oynadıkları için size olayı izletmiyorlar, yaşatıyorlar. 

Filmin eksi bir yanı var. O da filmin ilk yarısın aksiyon kurgu olarak muhteşem olması ve son yarısının durgunlaşması olmuş, halbuki daha dengeli bir kurgu olsaydı 8 ve üstü bir puan alabilirmiş. 

Film içinden bir replik ile yazımı tamamlamak istiyorum. 

Güneş... neden bu dünyaya ışıldıyorsun? Seni ellerimle tutmak istiyorum. Ta ki ışıldamayana dek sıkmak. Böylece her şey karanlığa gömülür ve hiç kimse burada olan korkunç şeyleri göremez. 




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...