Yine çok heyecanlıyım. Gezinin yorgunluğunu attıktan sonra sizlerle günübirlik Bursa Gezimi Paylaşmak istiyorum.
Öncelikle nasıl gittiğimden bahsedeyim. Yaşadığım ilçenin Belediyesinin Kültür Tur'ları ile gittim. Her sene muhakkak bir yerlere bu turlar sayesinde giddebiliyorum. Bu seferkini sizlerle paylaşmak istedim. Bu arada bu sene memnun kalmadım bir kişi yüzünden onun haricinde çok güzel geçtiğini söyleyebilirim.
Dört cesur adamın, bir grup esiri, yamyam bir kabilenin elinden kurtarma girişimini konu alan hikayesi..
FRAGMAN
YORUMUM
Filmin tarzı Western tarzı ve gerilim de bol bol içeriyor. Ama ziyadesiyle sıkıcı bir film denk gelirde seyredecek olursanız başını seyredin. Ortasından 15 dakika ve son 20 dakikayı seyredin hikaye orada kopuyor. Ama aralarda bazı gerilimleri çok iyi vermişler. Bir de diri diri insan doğrama sahnesi vardı o an bakamadım hiç. Bu tarz filmleri normalde açıp pek izlemem fakat buna bir şekilde denk geldim. Sanırım içinde gerilim unsurları barındırması sebebiyle her an bir şey olacak diye filmi sonuna kadar izleyebiliyoruz.
Tavsiyem olsa da olur olmasada olur.
Bu arada film puhu tv de bulunuyor. Bu tarz filmleri seviyorsanız izleyebilirsiniz.
Bir ben kalmıştım bunun yorumunu yapmayan. Ama dizinini son sezonunu izlemedim. Son sezonun sadece dizi sevildiği için çekildiğini ve ilk iki sezonun farklı bir kopyası olduğunu düşünüyorum. Okuduğum yorumlar da bunu destekler nitelikte. Birinci ve İkinci sezonu karışık olarak tanıtmaya ve yorumlamaya çalışacağım.
Önce Afiş
Konu
Bir suç dehası planını gerçekleştirmek üzere polisi ustalıkla yönlendirirken sekiz hırsız, rehineler alarak kendilerini İspanya Kraliyet Darphanesine kilitler.
İntro
Yorumum
Profesör karakterine bayıldım. Hatta öyle ki her an bir üniversite de Komünizme giriş dersi verecek gibi geldi. Dizide ki görsellikde çok hoştu. O kadar karanlık yapının içine yakışan kırmızı tulumlar. Bu arada Profesör o kadar da zeki değil plandaki aksaklıklardan bunu çıkardım. Tabi bir de mantık hataları var ki o kadar da zeki değil. Bir de aşkı...
Tokyo karakterini hiç sevmedim. Hikayenin anlatıcısı olmasına rağmen anlatmasa da olurdu. O anlatacağına diğer karakterler anlatsaydı ya keşke. Çok itici bir karakter, derinliği yok.
Diğer karaktere gelince Raquel karakteri başlarda iyiydi ama be kadın sen kafenin birinde gördüğün adama niye takılıyorsun. Neyse o aşık!
Denver merakla izlediğim bir diğer karakterdi.Çünkü esirine yardım edişi ve aşkları çok inceydi.
Berlin karakteri de çok karizmatik ama nedense adam pisliğin teki olduğu için uzak durmakta fayda var gerçek de böyle birini görsem. Jandarma, polis, Afad ne varsa arar bu adamı toplumdan arındırırdım. Ama işte dizi de çok farklı bir auraya sahip olmuş.
Bir de Nairobi karakteri var. Onu gerçekten sevdim. Bir hikayesi var ama üzerinde durulmadığı için buradan senaristleri kınıyorum. Saçma sapan sahneler çekeceğinize bu kadının geçmişini çekseydiniz ya biraz.
Bu arada dizi bana İspanyolca öğrenme veya İspanyolca bir şeyler dinleme isteği bıraktı. Dizide "Quando" sözcüğünü duyunca Latince dersi aldığıma sevindim.
Diğer karakterler üzerinde pek durmak istemiyorum.
Bu film çıkalı yıllar oldu ve ben bu yaz ancak izleyebildim.Ama gayet güzel ve ilgi çekici bir konusu olduğunu söylemeliyim. Animasyon sever bir insan olarak hala izlemediyseniz muhakkak izleyin derim bu film hem büyüklere hem de çocuklara hitap ediyor. Ben kardeşim için açmıştım. Bir de annemle birlikte seyrettik. Böyle fantastik konulu filmler insanı gerçek hayatın monotonluğundan kurtarması beni etkiliyor.
Rutin günlük yaptığımız işlerdir ve günlük yaptığımız işleri belli bir düzen içerisinde yaptğımızda çoğumuz rahatlarız ve eğer hedeflerimiz varsa bunları gerçekleştirmek de bizim için daha kolay olur ama arada sırada rutini bozmak iyi gelebir çünkü hergün aynı şeyleri yapmak insanı sıkabilir veya yorabilir.
Günlük Yaptıklarım
Sabah namazından sonra uyumamak. Hergün 05.30 da kalkmak adetim. Bazen geç yatmak durumunda kaldığım için bu vakit aksıyor ama asla ve asla saat 08.30'a kadar uyumuyorum. Bu saat benim için geç olmuş oluyor.
Sabahın erken saatlerinde uyandığınızda yapacak çok şeyiniz oluyor. Ev sakinleri uyuduğu için de rahat rahat kitap okunabiliyor. Yazı yazılabiliyor. Benim en üretken olduğum saatler sabah saatleri. En enerjik olduğum saatlerde.
Gün doğumuna yakın kuşların da cıvıldamaları çok büyük bir mutluluk kaynağı benim günlük terapim.
Önce bir saat yüzünden Kuran-ı Kerim okuması, hemen ardından bir saat meal okuması onunda da ardından bir saat roman ya da felsefe ile ilgili kitaplar okumaya özen ve gayret gösteriyorum. Bunları yaparken bir yandan da tabii ki nescafe, bitki çayı ve türk kahvesi içiyorum. Ara ara telefona da bakmıyor değilim.
Sonra kahvaltı hazırlığı ve kahvaltı yapıp onları toparlayıp ev işleri. sonra öğle namazı ve ardından yaptığım hiçbir şey yok gerisi boşlukta geçiyor. şimdi yazınca fark ettim de o vakti neden doldurmuyorum.? Bu düzenim yakında değişecek. Yeni rutinim olduğunda ve o rutini oturtuğumda tekrar yazacağım.
Şu an bir kitabın yorumunu yahut tanımını yaptığım için gerçekten çok ama çok heyecanlıyım yıllar sonra bu bir ilk sayın okurlar!
Bu kitabın yoruma veya eleştiriye hatta tanıtılmaya hiç ihtiyacı yok!
Çünkü o bir klasik kitap ve güzelliğini naifliğinden alıyor. Dostoyevski'nin çok gençken yazdığı bir roman hatta hikaye. Adeta Dostoyevski okumak isteyip ağır gelir diye okumayı erteliyor iseniz. Bu kitap çok iyi olur. Klasik kitap okuyucuları zaten sevmeye dünden hazırlar.
Bu yazı ile bloğuma geri dönüş yapmayı planlıyorum. En azından bir süreliğine aktif kalmak istiyorum. Bu aktifliğim daha farklı olacak. Zaman içinde sizde göreceksiniz. Size anlatacak çok şeyim var. Okuduğum çok kitap olmasa da okuyacağım çok kitap var. izlediğim çok film var ve izleyeceğim de çok film var. İzlediğim çok dizi var ve izleyeceğim çok dizi var. Aklımda kaldığı kadar sizlerle paylaşabilmeyi çok istiyorum. Yaşadığım son beş yılda sanırım en mutlu olduğum zamanlar bu bloğu aktif yazdığım zamanlardı. Yeniden o heyecanı bulabilir miyim bilemiyorum ama yazmak zorunda hissediyorum. Hayır, hayır! Biri başıma silah dayamadı ama artık yazsam iyi olacak. kelimeleri döksem güzel olacak.
Neler değişti?
Eskiden bu blogu yeni tanıştığım herkese söylerdim. Niye söylediysem? Bir süre yazmayınca ve sosyal medya da aktif de olmadığım için hatta çoğu hesabımı kapattım. Bu yüzden de insanlar blog yazdığımı unuttular. Şimdi de blog yazılarımı çevremde paylaşayacağım. belki de burası bir kaçış yerim olacak. İnternette biri denk gelir de okur. Yabancı birinin okumasında hiç beis görmüyorum asıl tanıdıklar okumasın. Çünkü onlar gerçekten laf anlamıyorlar. İnsanlar laf anlamamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ve sonunda haklısınız demekten, bitirmekten başka seçenek kalmıyor. Sohbet edememek en büyük sorun! Her konuşma üstün gelme çabasından ibaret. birde öğüt vermiyorlar mı? Öğütleride öğüt olsa bari! Bazı insanların tesellisi bile beni üzüyor. Aman neyse canım.
Değişen bir şey daha var. Yakın zamanda taşınacağım. Hem de başka bir şehre! Adaletten atandım. Ve lisansımı bitiremedim. Kurumumu aylardır bekliyorum. Her an başlatabilirler diye lisansımı dün dondurma dilekçesi verdim. Çünkü ilk yıl izin alamayacağım. Ortalamam düşsün istemiyordum. Eğer bu ay içinde çağırmazlarsa kredim kesilecek, ve bu şu demek parasız kalmam demek ama paradan önemli eğitim var. Dönem ortasında da bırakmak daha kötü olacaktı. Fakültemi pek sevmesem de bir daha gelemeyeceğim hissi içimi aldı içim burkuldu. Lütfen dua edin bana!
Artık ailem yanımda olmayacak. Kendi hesabımı kendim görmeye artık başlayacağım fakat aileden ayrılmanın zorluğu da var. Taşınacağım şehir çok büyük ve karışık bir şehir ayrıca şu an ki şehre göre baya da pahalı fakat katlanılabilir bence.
Aylardır hesap yapıp duruyorum acaba nasıl yaparım diye, aklıma geldikçe de eksikleri almaya çalışıyorum. Valiz, ütü, nervesim takımı vs. düşününce çok eksik çıkıyor. Ama olsun. Eve çıkarsam televizyon almayı düşünmediğim için buraya da bol bol yazarım. Malum ev kalabalık ve konsantre olmak zor oluyor. Hem taşınacağım şehir ile ilgili de her hafta bir yazı koymak istiyorum. Böyle tatlı hayallerim var.
Haftaya takip butonunun açacağım ve sonra ki hafta da blog keşfine çıkacağım. Şu an okul yok, sınav yok ve şu anlık iş gibi bir sorunumda yok.( öyle bir sorunum olsun istiyorum)
Belki blogun adını veya tasarımını da değiştirmeyi planlıyorum.