Merhaba ,
Günlerdir yazmıyorum bloga yazamadım. Ne olur beni affedin.
Ya ortasındasındır AŞK'ın merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde..
Ella Rubinntain (40) Amerikalı bir ev kadınıdır. Tipik burjuva değerlerinin hâkim olduğu oldukça varlıklı bir ailesi, düzenli ve görünüşte "sorunsuz" bir evliliği vardır. Üç çocuğunu da büyüttükten sonra bir yayınevinde editör-asistanı olarak iş bulur; görevi A. Z. Zahara adlı tanınmamış bir yazarın tasavvuf felsefesini konu alan tarihi romanını değerlendirmektir.
Ancak hayatının kritik bir döneminde eline aldığı bu kitap, hiç beklemediği bir şekilde Ella'yı derinden sarsacak, dünyevi aşkı keşfetmek adına zorlu ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmasına neden olacaktır.
Hayatlarımızın durgun gölünü dalgalandıran taş misali, yüzleşmek zorunda olduğumuz sıkıntılar, acılar... ve aşkın peşinde kat etmek zorunda olduğumuz zorlu yollar, ödediğimiz bedeller...
Aşk... kitap içinde bir kitap, hayatın anlamı peşinde bir aşk macerası...
Aşk... Elif Şafak'tan arayışa, gerçeğe ve keşfetmeye dair bir roman...
Sayfa Sayısı: 420
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Doğan Kitap
Elif Şafak Aşk kitabını okudum. Biliyorsunuz kitap popüler bir kitap yıllardır.Bu kitap bana yıllar sonra okumak nasip oldu. Hala popüler olmasına rağmen ben beğenmedim bir çok not çıkardım kitabı okurken ama burada paylaşmayacağım çünkü hem çok uzun hem de bazı çekinceleri var kitabı okurken kendime göre ilişkilendirdiğim olaylar siyaset ve din üzerine olduğundan burada paylaşmayacağım.
Kitabı beğenenler beğenmeyenler oldu. Popüler bir roman olması nedeniyle de edebiyattan uzak olduğunu söyleyenler de oldu. Benim roman hakkındaki düşüncem “olmamış” Neden:
☆Çelişkili ifadeler vardı.
☆ Devrik cümleler ağırlıktaydı.
☆ Alıntı yada kopyalama çok fazla idi.
☆ Aşk derin bir temadır. Okuyunca bende aşk duygusu uyanmalıydı lakin uyanmadı. Yani çok yüzeysel kalmış.
☆Ticari kaygılarla yazılmış olması (bence ticari :))
Belki de Yazar Kitabı ingilizce yazmamalıydı .Ana dilde yazsa idi daha samimi gelirdi bana.
Kitap normal bir roman olarak gayet başarılı ancak tasavvuf işin içine girince sorgulayarak okudum. Okuyanlar bilirler, kitabin başında Şems ve Kadı var. İkisi arasında objektif bakıyordum olaya ama kitabı okudukça Kadı’nın tarafına geçtim diyebilirim. Ayrıca ilginç bir şekilde Mevlâna’nın oğlu Allaadin’e üzüldüm. Ella’ya gıcık oldum.Kimya Hatun dikkatimi çekti. Şimdi onu araştırıyorum.
Kitap bana uzun zamandır üzerinde düşünüp hep arka plana attığım tasavvuf ve sufiliği tekrar sorgulattı. Bunun hakkında araştıracağım çünkü mesneviyi okumadan bu kitabı okuyup yorum yapmak sığ bir eleştiri bile değil. Uygun bir zaman bulursam Mesneviyi okuyacağım . İşte kitaptan bir kaç çektiğim fotoğraf.
31 Aralık 2015 Perşembe
26 Aralık 2015 Cumartesi
Konuş Konuş Kocan Kadar Konuş
Yazar: Şebnem Burcuoğlu
"Türkiye'de kadınların DNA'larına kodlanmış olan evlenme saplantısı, ne yazık ki bizim ailede daha yoğun. Millete ailesinden genetik miras olarak mavi göz kalır, bize bu evlenme saplantısı kalmış. 'Sinek kadar eri olanın dağ kadar feri olurmuş' atasözü, anneannem Peyker'in lafıdır. Yani o sözü söyleyen ata, bizzat benim anneannem.
Sözün özü, kocan varsa varsın, yoksa da geçmiş olsun. Hele ki bir de 30'una gelip de bekâr kaldıysan bu dünyada yatacak yerin yok!"
Evli misin?
Ya nişanlı?
Sevgilin var mı?
O da mı yok!
Yaş kaç?
Hmm. Anlaşıldı.
Sen en iyisi bu kitabı bir oku. Yalnız değilsin Türk kızı! Senden çok var -ay bunu da yanlış anlayıp trip atarsın sen şimdi. Yok, öyle demek istemedik. Ailen, çevren, eşin-dostun-arkadaşınkankan, hepsi evlilik lafı ediyor değil mi? Ama zor iş.
Koca bulmak ÇOK zor iş arkadaş…
(Tanıtım Bülteninden)
Evet genel tanıtımı geçtikten sonra gelelim ben ne gördüm.Bildiğimiz popüler roman Kitapçıların çok satan listesi ilk rafların süsü ama komik ama zevkli ama eleştirel eh birazda gerçeklik payıda var..Kitabın baş karakteri Efsun'un koca bulmaya gönüllü olması çevremizdeki bir çok genç kıza örnektir aslında itiraf edemeseniz de belkide o kız sizsinizdir. :)
Ben anlayamıyorum... Bu koca bulma derdi nedir? Bu aralar pek bir revaşta bunun hakkında yazılan kitaplar çekilen filmler aldı başını gidiyor.Eskiden kadınların istihdamı azdı ve eğitim seviyesi düşüktü artık öyle değil.Kadınların eğitim seviyesi yükseldi. Artık üniversiteye giden bayan sayısı erkek sayısından daha fazla artık bir çok bayan eşimin eline bakmayayım kendi istediğimi alayım, gezip tozup eğleneyim diye çalışıyor okuyor.Bu tabloya bakınca bir kadın niye evlenir ki diyorum. Aşk içinse sevgi içinse bir şey diyemem saygım sonsuz. Neyse buradan upuzun yazılar makaleler tezler çıkar. Zaten sırf koca bulmak için evlenenleri yazar eleştirmiş kitapta. Bir anlamda bu konu Sosyoloji derslerinde tartışma konusu ve piskoloji bölümünde ise güzel bir tez konusu olur diyerek konuyu uzatmayı kesiyorum :)
Kitap komik miydi? Evet komikti. Evet okurken güldüm. Bazı kitaplar ağlatır bazı kitaplar güldürür ve bazılarıysa güldürür kardeşim. Lakin edebi bir değer mi hayır. Yozlaşan popüler kültürün basit eserlerinden bir kaç yıl sonra unutulmaya mahkum.
İyi ki "Kürk Mantolu Modanna" kitabını bu kitabı okumadan önce okumuşum çok alıntı vardı Kürk Mantolu Madonna'dan alıntı yapılan o bölümler benim için Niteliksel Hazcılığın zirvesi oldu bu kitap için.
Ve iyi ki filmin tamamını seyretmemişim. Acun abimiz Tv8'de yayınladığında şöyle bir ucundan baktım mı? Baktım 15 dakika kadar ama o kadar.
Toparlıyacak olursam komikti ve eleştireldi. Eğer sıkıntılı günler yaşıyorsanız okuyarak biraz olsun uzaklaşırsınız bunalım dan :)
23 Aralık 2015 Çarşamba
Şimdi Kalbimdesin - Raajhanaa
138 Dak.
Kundan hayat dolu,Beneras sokaklarında rahip babasına yardım eden bir çocuktur. Bir gün yine bağış toplarken küçük Zoya'yı görür ve ona aşık olur.Yıllar geçtikte ona olan aşkı da artar. Zoya'yı da kendine aşık etmek için türlü yollar dener.Tam herşey istediği gibi giderken müslüman-hindu sorunu ortaya çıkar ve sevdiğinden ayrılmak zorunda kalır.Zoya ailesi tarafından uzaklara gönderildiği yerden 8 yıl sonra geri döner.Kundan'ın aşkı ilk günkü gibi tazeyken acaba Zoya,Kundan'ı hala seviyor mudur? Kundan sevgisi uğruna hiç farkında olmadan neyin içine girecektir?Bir erkek sevgisi uğruna neler yapabilir?
Bu fim ile ilgili hikayem şöyle 12. sınıfta arkadaşlarım filmi sınıfta hocalar izin verince açtılar bende izlemek istemedim LYS zımbırtısı var deyip kütüphaneye çıktım. Onlarda bu filmi seyrettiler. Bende son yirmi dakikasında sınıfa geldim. Evet filmin sonunu o zaman izledim ve beni etkiledi ancak o günlerde vakit bulamadım. Sonra unuttum gitti. Sonra birden aklıma girdi ve geçen hafta filmi araştırmaya başladım. Ancak adı sanı nedir hangi oyuncular oynar bilmediğimden öyle rast gele aradım. Dhanush başrol oyuncusuna benzettim ve tahminim doğru çıktı fakat Moonu filmini açmışım.:) Onuda izledim Moonu 3 filmi için buraya ( tık tık )
Filmi özeti ve filmi arayış hikayemi geçtikten sonra gelelim benim eleştirilerime. Bir kere filmin sonunu bile bile seyrettim ama yinede etkilendim. Film son zamanlarda izlediğim en renkli filmlerdendi. Hindistan'ın renklerini bize tekrar hatırlattı. Filmde Hindistan Boya Festivaline yer verilmiş. Herkes sokağa çıkıp rengarek boyaları birbirine fırlatıyor. Ayrıca renkli kelimesinden kast ettiğim hindistandaki din ve ideoloji çeşitliliğine de yer verilmiş. Başrol oyuncumuz Dhanush çok iyi oynamış adam yakışıklı değil ama oyunculuğuyla bunu kapatmış üstüne oyunculuğunu konuşturmuş.Bir çok oyuncu bunu yapamıyor. Hakkını vermek deyiminin karşılığı kendisi.
Sonam Kapoor ise oda rolünün hakkını vermiş.Ama gıcık bir karakteri oynuyor yine de o da iyi oynamış. Onuda beğendim.
Filmin çekimleri çok iyiydi. Efektler muhteşemdi. Filmi izlerken, yolunu kaybetmiş minik bir akarsu balığı gibi sürükleniyorsunuz.
Filmle ilgili genel yapılan bir yoruma ise katılmıyorum. "Müslümanlar kötü gösteriliyor." yorumuna katılmıyorum. Çünkü bir kişinin yaptığı hatalar ya da bir insanın şeytani ruhu olsa dahi o onun kötülüğüdür. Bir kişinin kötü olmasından onun inandığı dine yada sahip olduğu görüşleri ve inanç sistemlerini kötüleyemeyiz. Eğer böyle olsa idi. Hint Müslüman olarak bildiğimiz Amiir Khan film hakkında olumlu yorumlar yapmazdı.Filmin müziklerini yapan A.R Rahman ise dünyaca ünlü hint müslüman kendisi "Mozart of Madras" olarak nitelendirmiş time dergisi...
Toparlayacak olur isem, Filmi beğendim çünkü aşktan ziyade filmleri ben kültürleri tanımak ve farklı görüşlerin nasıl anlatıldığını merak ettiğim için izledim. bu filmde bu olay çok güzel işlenmiş Hindistanda bir sokakta belki Hindu tapınağı, Kilise, Cami ve çeşitli dinlere ait tapınaklar bulunabilir bu yüzden farklı insanların dostluğunu sevgisini ve sadakatini kazanabilirsiniz. Tabii tam terside mümkün tabii.. işte film bunu ortaya koyuyor. İyi Seyirler....
20 Aralık 2015 Pazar
Bir Hint Filmi Moonu 3
30 Mart 2012
145 Dak.
Ram okula giderken Janani' e ilk görüşte aşık olmuştur ve Janani' nin aşkını kazanmak için pes etmeye de niyeti yoktur. Bu büyük aşk her ikisinin de hayatı için çok özeldir, ancak Ram'in arkadaşı geçen sürede onun psikolojik hastalığını fark eder ve Janani' ye fark ettirmeden hastaneye gidip gelmektedirler. en büyük imparatorlukların bile kaçınılmaz sonu olan bu 3. dönem yani çöküş dönemi bu büyük aşk için nasıl gerçekleşecektir? bunu Ram'in düşmanları mı yoksa kendisi mi yapacaktır yada aşkı için ailesinin hayatını yerle bir etmekten korkan Janani mi?
Why This Kolaveri Di şarkısı bu filme aitmiş.
İşte bir kaç replik bol bol Spoiler olsun İnşallah.
18 Aralık 2015 Cuma
Franz Kafka Dönüşüm
Franz Kafka'nın kitaplarını daha önce okumamıştım. Geçen ay Dava ve Dönüşüm kitaplarını aldım. Kitapları almamın nedeni 18 ile 23 yaş grubunun yani benim grubumdaki yaşıtlarımın ilgiyle okuması idi Franz Kafka'yı bende merak ettim insanlar Tolstoy dururken neden bunu okur diye? Elbette bir başka sebebi daha var İnternet Sitelerinde sürekli önerilen kitaplar olması hasebiyle Kafka ne yazmışta insanlar bunu okuyor diye merak ettim.
Sonunda Dönüşüm Öyküsünü okudum.Dönüşüm kitabı alegorik bir kitap diyebilirim. Çünkü "Kitaptaki asıl karakter bir sabah bir böceğe dönüşüyor ve Hikaye bu olayın o günün (kitabın yazılış tarihi ile) olaylar şekilleniyor. Kafka bu hikayede; Kapitalizme, Sanayi Devrimine ve insanların saatli köle olarak çalıştırılmasına üstelik Kendi aile yaşamına ilişkin ip uçları veriyor. Örneğin Aile'si ile olan ilişki bilhassa Babası ile olan ilişkisini yansıttığını düşünüyorum.
Özellikle, Kız kardeşin tavırlarına ayrı bir sinir oldum. Karakter hakkında bir şey yazmak istemiyorum çünkü okumalısınız. :)
Bu hikaye benim aldığım basımda oldukça kısa yani oturup bir kaç saate okuyabilirsiniz. Bakmayın bana ben sabah okula giderken otobüslerde okudum :)
İŞTE KİTAPTAN ALINTILAR....BELKİ AZ MİKTARDA SPOİLER İÇERİR...
Bu erken kalkmak yok mu, diye düşündü, insanı aptala çeviriyor.
Sakin, olabildiğince sakin düşünmenin çaresizce karar vermekten çok daha iyi olduğunu arada bir düşünmeyi de ihmal etmiyordu.
Mantık istediği kadar sarsılmaz olsun, yaşamak isteyen bir adama direnemez
Kuşku altında olan için hareket, hareketsizlikten iyidir, çünkü hareketsiz duran, kendisi de bilmeksizin, hep bir terazinin kefesinde olabilir ve günahlarıyla tartılabilir.
İnsan bazı anlarda çalışamayacak halde olabilir, ama bu anlar eski başarıların hatırlanması ve daha sonra, engel ortadan kaldırıldığında, insanın şüphesiz daha bir azimle ve gayretle çalışacağının düşünülmesi için de en iyi zamandır.
...Sanırım en iyisi odaya hiç dokunmayıp nasılsa öyle bırakmak, ilerde yine aramıza döndüğünde Gregor'un hiçbir şeyi değişmemiş bulması arada geçen zamanı daha kolay unutmasını sağlayacaktır...
Sonunda Dönüşüm Öyküsünü okudum.Dönüşüm kitabı alegorik bir kitap diyebilirim. Çünkü "Kitaptaki asıl karakter bir sabah bir böceğe dönüşüyor ve Hikaye bu olayın o günün (kitabın yazılış tarihi ile) olaylar şekilleniyor. Kafka bu hikayede; Kapitalizme, Sanayi Devrimine ve insanların saatli köle olarak çalıştırılmasına üstelik Kendi aile yaşamına ilişkin ip uçları veriyor. Örneğin Aile'si ile olan ilişki bilhassa Babası ile olan ilişkisini yansıttığını düşünüyorum.
Özellikle, Kız kardeşin tavırlarına ayrı bir sinir oldum. Karakter hakkında bir şey yazmak istemiyorum çünkü okumalısınız. :)
Bu hikaye benim aldığım basımda oldukça kısa yani oturup bir kaç saate okuyabilirsiniz. Bakmayın bana ben sabah okula giderken otobüslerde okudum :)
İŞTE KİTAPTAN ALINTILAR....BELKİ AZ MİKTARDA SPOİLER İÇERİR...
Bu erken kalkmak yok mu, diye düşündü, insanı aptala çeviriyor.
Sakin, olabildiğince sakin düşünmenin çaresizce karar vermekten çok daha iyi olduğunu arada bir düşünmeyi de ihmal etmiyordu.
Mantık istediği kadar sarsılmaz olsun, yaşamak isteyen bir adama direnemez
Kuşku altında olan için hareket, hareketsizlikten iyidir, çünkü hareketsiz duran, kendisi de bilmeksizin, hep bir terazinin kefesinde olabilir ve günahlarıyla tartılabilir.
İnsan bazı anlarda çalışamayacak halde olabilir, ama bu anlar eski başarıların hatırlanması ve daha sonra, engel ortadan kaldırıldığında, insanın şüphesiz daha bir azimle ve gayretle çalışacağının düşünülmesi için de en iyi zamandır.
...Sanırım en iyisi odaya hiç dokunmayıp nasılsa öyle bırakmak, ilerde yine aramıza döndüğünde Gregor'un hiçbir şeyi değişmemiş bulması arada geçen zamanı daha kolay unutmasını sağlayacaktır...
Daha dün akşamdan bir sıkıntı vardı içimde küçük bir önsezi gibi. Evdekiler dikkat etselerdi, yüzümden anlayabilirlerdi.
Dönüşüm: yabancılaşmanın ağırlığı.
Insan belli bir anda çalışamayacak durumda olabilir ;ama o insanın geçmişteki hizmetlerini anımsamak ve engel ortadan kalktıktan sonra hiç kuşkusuz daha büyük ve yoğun bir çaba göstereceğini düşünmek için en uygun olan zamanda işte o andır.
SON OLARAK
Kafka yaşadığı toplumu eleştirip modern hatta post modern bir tepki olarak yazmış hikayelerini ve öykülerini ancak çevremde yahut instagramda gördüğüm kadarıyla entel gözükmek için okunuyor. Belki de okunmuyor. Ellerde taşınıyor. Fotoğrafı çekiliyor. Okunacaksa Eleştirel bir tavırla okunmalı. Üzerinde düşünmeli. diyorum.
SON OLARAK
Kafka yaşadığı toplumu eleştirip modern hatta post modern bir tepki olarak yazmış hikayelerini ve öykülerini ancak çevremde yahut instagramda gördüğüm kadarıyla entel gözükmek için okunuyor. Belki de okunmuyor. Ellerde taşınıyor. Fotoğrafı çekiliyor. Okunacaksa Eleştirel bir tavırla okunmalı. Üzerinde düşünmeli. diyorum.
16 Aralık 2015 Çarşamba
Kayıp Gül 2- Ölümsüz Kalp
Kayıp Gül serisi iki kitaptan oluşuyor. İlk kitabı okumadım. Bu kitap hediye bir kitaptı. ( güzel bir hediye, Hediye eden şahsı çok severim)Birinci kitabın nasıl olduğunu bilmiyorum çünkü okumadım. Fakat kitapların konuları farklı
Kitabın ilginç özelliği Anton Çehov'un Martı'sı, Antoine de Saint-Exupéry'in Küçük Prensi ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sı ile kıyaslanmış büyük başarı. ancak eleştiri bu durumda benim haddime değil ancak düşüncem şudur:
" Ben Martıyı okumadım.( En kısa sürede okuyacağım). Küçük Prensi de henüz okuyamadım ancak lisede katıldığım sevimli insanlardan oluşan bir toplulukta yahut grupta şiirler okuyup onları yorumlardık. Çok kıymetli hocam, üstadım (kendisini çok severim aylardır göremiyorum) bize küçük prensi okurdu. Bizde dinlerdik. Küçük Prens üzerine konuşurduk. Lafın kısası, Ben küçük prensi okumadım ancak çok yorumladım ve hayatıma taşımaya çalıştım.Simyacı'ya gelince Simyacı'yıda okudum Fakat (benim için) Bir Simyacı olamaz. Çünkü Simyacı bana kitapları sevdiren kitaplardan biridir simyacı orijinaldir. Türünün en güzel örneğidir.Simyacı ve Küçük Prens olamaz demiyordum. Benim açımdan olamaz. Yoksa yazarımız gayet başarılı İskender Pala'dan tutunda Dış Basında( Özellikle Avrupa ülkelerinde) çok sevilmiş. Türkiye de de uzun süre en çok okunan kitaplar arasında olmuş.
Beğendiğim noktalar:
Birincisi "Yazarın gerçek hayatta olmayacak bir olayı masal tadında değilde öykü tadında anlatması"
İkincisi ise kitapta sevgi kavramının işlenmesi. Bu duygu tüm duygulara olgulara hitap etmesini çok güzel anlatıyor. bence eğer yaptıklarınız Sevgi ile ise ölümsüz kalır.
Üçüncüsü ve en sonuncusu ise, Türkiyede yetişmiş bir yazarın dünya çapında beğenilmesidir.
İşte aldığım notlar:
"Sen de kendi içine girdiğinde benzer seslerle karşılacaksın.Aynı yerde birbirine zıt sesler."
"Bir sonraki odaya geçmeden, daha sonraki odayı düşünürsen, yol gözünde büyür ve cesaretsizleşirsin ve belki de pes edersin."
"Çıkış her zaman vardır"
"Güzel düşünürsen güzel bulursun"
"Ama olur da olumsuz bir durumla karşılarsan , o zaman sev."
"Sevgi seni taşır.."
"Tek zenginliğim dostlarıma duyduğum sevgidir."
"Her şeyi hatırlarım, ama dostlarımın hataları hariç, o konuda ise çok unutkanımdır."
"Hafızam çok zayıftır. Her şeyi unuturum, dostlarımın iyilikleri hariç."
"zevk duyduğum tek şey öfkemi yutmaktır".
" en önce kendimi affetmeyi öğrendim ki, başkalarını affedebileyim."
"Sadakat gözlerinin gördüğüne değil, sevdiğinin söylediğine inanmaktır."
Not: Geçen Hafta Ömür boyu aşk 2 yi yayınlamadığım için özür diliyorum :'(
Kitabın ilginç özelliği Anton Çehov'un Martı'sı, Antoine de Saint-Exupéry'in Küçük Prensi ve Paulo Coelho'nun Simyacı'sı ile kıyaslanmış büyük başarı. ancak eleştiri bu durumda benim haddime değil ancak düşüncem şudur:
" Ben Martıyı okumadım.( En kısa sürede okuyacağım). Küçük Prensi de henüz okuyamadım ancak lisede katıldığım sevimli insanlardan oluşan bir toplulukta yahut grupta şiirler okuyup onları yorumlardık. Çok kıymetli hocam, üstadım (kendisini çok severim aylardır göremiyorum) bize küçük prensi okurdu. Bizde dinlerdik. Küçük Prens üzerine konuşurduk. Lafın kısası, Ben küçük prensi okumadım ancak çok yorumladım ve hayatıma taşımaya çalıştım.Simyacı'ya gelince Simyacı'yıda okudum Fakat (benim için) Bir Simyacı olamaz. Çünkü Simyacı bana kitapları sevdiren kitaplardan biridir simyacı orijinaldir. Türünün en güzel örneğidir.Simyacı ve Küçük Prens olamaz demiyordum. Benim açımdan olamaz. Yoksa yazarımız gayet başarılı İskender Pala'dan tutunda Dış Basında( Özellikle Avrupa ülkelerinde) çok sevilmiş. Türkiye de de uzun süre en çok okunan kitaplar arasında olmuş.
Beğendiğim noktalar:
Birincisi "Yazarın gerçek hayatta olmayacak bir olayı masal tadında değilde öykü tadında anlatması"
İkincisi ise kitapta sevgi kavramının işlenmesi. Bu duygu tüm duygulara olgulara hitap etmesini çok güzel anlatıyor. bence eğer yaptıklarınız Sevgi ile ise ölümsüz kalır.
Üçüncüsü ve en sonuncusu ise, Türkiyede yetişmiş bir yazarın dünya çapında beğenilmesidir.
İşte aldığım notlar:
"Sen de kendi içine girdiğinde benzer seslerle karşılacaksın.Aynı yerde birbirine zıt sesler."
"Bir sonraki odaya geçmeden, daha sonraki odayı düşünürsen, yol gözünde büyür ve cesaretsizleşirsin ve belki de pes edersin."
"Çıkış her zaman vardır"
"Güzel düşünürsen güzel bulursun"
"Ama olur da olumsuz bir durumla karşılarsan , o zaman sev."
"Sevgi seni taşır.."
"Tek zenginliğim dostlarıma duyduğum sevgidir."
"Her şeyi hatırlarım, ama dostlarımın hataları hariç, o konuda ise çok unutkanımdır."
"Hafızam çok zayıftır. Her şeyi unuturum, dostlarımın iyilikleri hariç."
"zevk duyduğum tek şey öfkemi yutmaktır".
" en önce kendimi affetmeyi öğrendim ki, başkalarını affedebileyim."
"Sadakat gözlerinin gördüğüne değil, sevdiğinin söylediğine inanmaktır."
Not: Geçen Hafta Ömür boyu aşk 2 yi yayınlamadığım için özür diliyorum :'(
14 Aralık 2015 Pazartesi
İnsanlık
Cahil kalmayı seviyorum."Cehalet mutluluktur" deyip kendimi kandırıyorum. Medyanın koyduğu kurallara göre oynuyorum. "Zaten stresli bir hayatım var. Bana ne?" diyerek insafsızlaşıyorum. Bunu 3 haftatır Haberleri takip etmiyorum. Kendimi rahatlık tayfasına alarak bazen bakmıyorum. Fakat mutluluk bana batıyor duramıyorum böyle. Dertlenmek istiyorum Kendi dertlerimi unutup Fikir çilesi çekmek istiyorum. Dünyada başka insanlarda var bir ben yokum diyorum.
Biz romantizm için kar yağmasını beklerken battaniyeye muhtaç milyonlarca insan var.bizler temiz mis (!) kokulu deterjanlarla yıkanmış elbiselerimizi giyerken gömleği kana bulanan gençler var. İnsan hakları varken halaseçme ve seçilme hakları olmayanlar var.Terör var,kan var ve açlık var! Tüm dünya bunu görür bilir. en sadece iki dakikalık haberlerden beş dakikalık haber okumalrından bilirim!
Bütün dünyada böyle bilir.Yere düşen karların
kırmızıya boyanışını hepimiz meyve yerken seyrederiz. O an için ağzımıza lokmayı koyamayız ve olmayan
vicdanımız sızlar. Sonra ne mi olur unutulur bunlar.
Unutmak insanlığın ata sporudur.İdeolojiler yoktur
benim için ölen insanlar vardır. Akdeniz'in Ceset denizi
oluşu vardır. Umut sandallarını batıranlar vardır.
Bir de bunlar çıkıp insan hakları var diyenler.
İnsanlık bu mu?Hak ve adalet bu mu?
Yoksa çelmemi takmak?
Yıllardır süren savaşı durdurmamak mı?
Nedir?
Orucunu tutuyor diye eziyet görenler varken, Gençler Mescitlere giremezken, çocuklar ölüp toz kanatlı bir kelebek olurken Nerede İnsan Hakları? Sizin insanlığınız sıcak bölge oluşturup, Bölgeleri bomba bulutları oluşturarak orayı kaynatmak. Vahşetinizi tüm insanlığa seyrettirmek, Tarafsız değil taraflı yargılamak. İnsanları kağıt gibi yakmakla ısınmak.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kağıt gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler. ( Nazım Hikmet Ran)
Efendiler izin verin" Bulutlar adam öldürmesin."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)